ikinci requestte senin kim olduğunu hatırlamaz
bu yüzden bazı teknikler geliştirilmiştir
bu tekniklerden biri
session dır ki session browserda pass ve username tutar
browser attığı her istekte kendini hatırlatıyor böylece
bu session’ın saklandığı yer cookie mi ?
cokkie bir string sadece
hashing
ssl
claim
token
.Net Projelerini Çözüme Sonradan Eklemek
.net core ile geliştirme yaparken vscode ( visual studio code ) editörünü kullanmış olabilirsiniz.
Bu şekilde aynı klasör altında hem bir konsol uygulaması hem de bir test yazmış olabilirsiniz.
Bildiğiniz gibi test edebilmek için kendi çalışır uygulamanızın bazı soyut sınıflarına erişebilmeniz gerekecektir. Bu durumda konsol ve test uygulamalarınızın aynı klasör altında olması yetmeyebilir ve ikisini de bir çözüme (solution) dahil etmeniz gerekebilir.
Bir çözüm oluşturabilirsiniz.
dotnet new sln -o Library
Şimdi bir Library klasörü ve içerisinde bir .sln uzantılı dosya oluştu. Bu durumda aynı çözümde bulunmasını istediğiniz projelerinizi bu klasöre alabilirsiniz fakat iş burada bitmeyecektir.
dotnet new sln -o Library
Library.App/Library.App.csproj projesi çözüme eklendi.
dotnet sln Library.sln add Library.App.Test
Library.App.Test/Library.App.Test.csproj projesi çözüme eklendi.
çıktısını göreceksinizdir.
Şimdi artık iki projeniz aynı çözüm içinde ve visual studio vasıtasıyla da bu projeyi açabilirsiniz.
Kolaylıklar
Dependency Injection
Bir repository interface’iniz ve bu interfacei implemente eden bir repository sınıfınız var.
bu interfacei kullanacağınız zaman direkt programda new leyebiliriniz. bir de dependency injection yapısı kullanabilirsiniz bunu şöyle yapabilirsiniz.
Öncelikle veritabanı bağlam sınıfınızı bağımlılık enjektesi ile yönetebilirsiniz.
Şöyle ki veritabanı bağlam sınıfının kurucu methodunda özellikleri tanımlanmasını sağlayabilirsiniz
using Microsoft.EntityFrameworkCore;
namespace Library.App
{
public class LibraryContext : DbContext
{
public LibraryContext(DbContextOptions options) : base(options)
{
}
public DbSet<Photo> Photos { get; set; }
public DbSet<Library> Libraries { get; set; }
public DbSet<Book> Books { get; set; }
}
}
Şimdi ise bu bağımlılığı program ana fonksiyonunda veya kaynak sınıfında bir nesne örneği almak yerine bağımlılık enjektesi ile program çalışmaya başlarken “sana bağlam sınıfı lazım olduğu zaman bunun bir örneği kullan” diyebilirsiniz.
Ve kaynak arayüzünüzü ve kaynak sınıfınızı da bu şekilde tanımlayabilirsiniz.
arayüz sınıfınız aynı kalabilir
using System.Collections.Generic;
namespace Library.App
{
public interface IAppRepository
{
void Add<T>(T entity) where T : class;
void Delete<T>(T entity) where T : class;
// read operations
List<Library> GetLibraries();
Library GetLibrary(int id);
List<Book> GetBooksByLibrary(int libraryId);
Book GetBook(int id);
List<Photo> GetPhotosByBook(int bookId);
Photo GetPhoto(int id);
// unit of work
bool SaveAll();
}
}
kaynak sınıfınızı ise kurucu methoduna parametre alarak tanımlayabilirsiniz.
using System.Collections.Generic;
using System.Linq;
using Microsoft.EntityFrameworkCore;
namespace Library.App
{
public class AppRepository : IAppRepository
{
private readonly LibraryContext _context;
public AppRepository(LibraryContext context)
{
_context = context;
}
public void Add<T>(T entity) where T : class
{
_context.Add(entity);
}
public void Delete<T>(T entity) where T : class
{
_context.Remove(entity);
}
public Book GetBook(int id)
{
return _context.Books.Include(x => x.Photos).FirstOrDefault(x => x.Id == id);
}
public List<Book> GetBooksByLibrary(int libraryId)
{
return _context.Books.Where(x => x.LibraryId == libraryId).ToList();
}
public List<Library> GetLibraries()
{
return _context.Libraries.Include(x => x.Books).ToList();
}
public Library GetLibrary(int id)
{
return _context.Libraries.Find(id);
}
public Photo GetPhoto(int id)
{
return _context.Photos.Find(id);
}
public List<Photo> GetPhotosByBook(int bookId)
{
return _context.Photos.Where(x => x.BookId == bookId).ToList();
}
public bool SaveAll()
{
return _context.SaveChanges() > 0;
}
}
}
Program ana fonksiyonunda ise program çalışmaya başladığında gerekli enjekteleri yapabilirsiniz.
using System;
using System.Linq;
using Microsoft.EntityFrameworkCore;
using Microsoft.Extensions.DependencyInjection;
namespace Library.App
{
class Program
{
static void Main(string[] args)
{
var serviceProvider = new ServiceCollection()
.AddDbContext<LibraryContext>(x => x.UseNpgsql(@”Host=localhost;Database=Repository;Username=postgres;Password=1234;”))
.AddScoped<IAppRepository, AppRepository>()
.BuildServiceProvider();
var _repository = serviceProvider.GetService<IAppRepository>();
_repository.Add<Library>(new Library { Title = “Ankara Kütüphanesi” });
_repository.SaveAll();
var libraries = _repository.GetLibraries();
foreach (var library in libraries)
{
System.Console.WriteLine(library.Title);
}
}
}
}
Program Çıktısı
Şehir Kütüphanesi
Yeni Kütüphane
Saray Kütüphanesi
Mahalle Kütüphanesi
İstanbul Kütüphanesi
Ankara Kütüphanesi
Bu teknikle SOLID içerisindeki Open Closed ve Dependency Inversion prensiplerine daha uygun bir kod yazmış olacaksınızdır.
Bağımlılığı oldukça azaltmalısınız, mesela loglarken logfornet var ama nloga geçmek istiyorsunuz bu bağlılığı çözmek için arayüzler veya soyut sınıflar ile yapı oluşturup soyut sınıfı programında lüzumlu yerde enjekte edersin bir nevi arka planda soyut sınıfın nesne örneğini oluşturursun bu soyut sınıf kullanılacağı vakit bu somut sınıftan türet demiş olursun ve bir temel noktadan bu bağımlılığı yönetmiş olursunuz. Bu şekilde polymorphism de sağlanmış olur ve sistem gelişime açık değişime kapalı hale gelir mesela crm’lerde müşteri tipleri farklı olabilir bunu bir katman soyutlaştırırsanız müşteri tipi değiştiğinde çok rahat adapte edebilirsiniz sisteminizi.
Test Güdümlü Geliştirme – Test Driven Development – TDD
Uygulamanız -application- birinci sürümünde -version1- çalışıyor. Bir ihtiyaçtan ötürü güncelleme yapmanız gerekti bu güncellemeyi yaptınız, baktınız çalışıyor fakat sizin güncellediğiniz method farklı yerlerle ilişkili olabilir. Bu noktada hemen yazdığınız methodu ve yaptığınız güncellemeyi geliştirme modundan uygulama moduna almalı mısınız?
Eğer hata varsa veya güncellediğiniz yer başka bir methodu etkiliyorsa? Bu tip bir durumda şunu diyebilirsiniz;
“Önce test edelim, test güdümlü gidelim ve eğer hataya yoksa canlıya alabiliriz”
0. methodunuz 1. , 2. ve 3. methodları etkiliyor mesela onlara veri gönderiyorsa uygulamanızda ve 0. methodu değiştirme ihtiyacı oldu ve talep eldi.
0’ı güncellediniz 1 ve 2yi düzelttiniz ancak 3ü unutabilirsiniz.
Bu noktada eğer test ederseniz bu hatayı fark eder ve düzeltme fırsatı bulabilirsiniz. Sürüme çıktığınızda da yani gerçek hayata çıktığınızda beklenmedik iş mantığı hatalarının önüne geçmiş olursunuz, sorun yaşamaz hata almazsınız.
Dolayısıyla
Test güdümlü geliştirme sizi nesnel ve iyi kod geliştirmeye zorlar.
Solid ve temiz kod yazmaya zorlar eğer böyle yazmadıysanız o uygulamaya test yazamazsınız. Başlarsınız ve eğer çevik -değişime adapte olabilen – kod yazmazsınız gün gelir biz test yazamıyoruz diyebilirsiniz.
Test güdümlü geliştirmenin zaman ve zemini nesne yönelimli SOLID’e uygun temiz kod ( clean code ) olan uygulamalardır.
Bu teknik olarak şart değildir fakat uygulamaya geçtiğinizde bunun olmazsa olmaz olduğunu görebilirsiniz.
Test yazma kültürüne göre şarttır.
Eğer deseniz işlerimiz o kadar acele ki test yazmaya vaktimiz olmuyor,
şöyle diyebiliriz ki test yazdığınızda sizi koruyacağı hatalar ile yazılım geliştirmenin toplam süresini kısaltır.
Test yazmayan geliştiricinin genel davranışı yazdığı kodu debug etmek tekrar tekrar derlemektir test yazan ise bu süreci kısaltmış olur.
Test yoksa kod ve hata ayıklama birliktedir ve bu zaman noktasından daha verimsiz bir yöntemdir.
TDD Development
Test Nedir?
Kodu denemektir. Adeta yazdığınız kodu imtihana tabi tutmaktır. Bakalım bu imtihanı geçebilecek mi diye bakmaktır. Test, yazdığınız kodun atlayacağı bir eşiktir bu eşiği atlamasına göre kod doğru çalışıyor mu çalışmıyor mu bunu anlayabilirsiniz. Kelime manasıyla düşünebilirsiniz yazdığınız kodu test ediyorsunuz acaba doğru mu yanlış mı? Sağlam mı bozuk mu? İstekleri sağlıyor mu sağlayamıyor mu?
Niçin Test Ederiz?
Aslında test zaten yaptığımız bir şey. Biz kodu test etmeden çalışıp çalışmadığını anlayamayız. Ama eski yöntemle test etmek hem tekrarlarla sıkıcı hale gelmeye başlıyor hem de zamandan kaybettiriyor.
Mesela bir puan notlama uygulaması yazdığımızı düşünelim bu uygulama sınava giren öğrencilerin notlarını alacak, çan eğrisini hesaplayacak, bu ölçeğe göre notlandırma yapacak ve verilen alt eşik değerinin altında kalan öğrencilere FF verecek.
Ne yaparız?
Muhtemelen aklımıza şunlar gelir;
- Öğrenci-Not tablosu oluşturulur.
- Öğrencilerin notları tabloya kaydedilir.
- Kaç öğrenci bulunduğu hesaplanır. (ortalama için)
- Geçme notu belirlenir
- Geçme notunun altında kalan öğrencilere FF verilir.
- Çan eğrisi hesaplanır
- Ölçeğe göre notlandırma yapılır
Şimdi varsayalım editörü/IDE’yi açtık ve geliştirmeye başladık. Tabloyu oluşturduk verileri kaydettik methodları yazdık diyelim FF alan öğrencilerde bir hata aldık.
Hata alınca ne yaparız?
Programı durdururuz, hatalı kısma breakpoint koyarız, debug yaparız ve bu işlem içerisinde build de yapılmış olur yani bir zaman harcanır. Hatayı düzelttiğimizi düşündüğümüzde tekrar bakarız eğer düzelmedi ise tekrar durdurur tekrar debug yaparız ve bu uzun döngü bize uzun süre kaybettirir.
Hata alınca ne yapmalıydık?
Belki de hata almadan geliştirebilirdik? Eğer bu mümkün değil bug free uygulama yazmak bir hayaldir diyorsanız şöyle soralım
Önce basit bir yerde yazdığım kodu build etmeden methodu çağırarak ve bir beklenti oluşturarak bakalım method bu beklentiyi karşılayabiliyor mu vermesi gereken cevabı verebiliyor mu diye bakardık.
Evet Test Driven Development işte budur.
Yani kabaca bizim bir kodumuz olacak bir de bu kodun test kodları olacak
Mesela Unit Test ile bakalım
Bir kodumuz var bu kodun birimleri olan methodlarımız var ve bu methodları test eden test methodlarımız yani unit testimiz var. Peki bu testleri koddan önce mi yazmalıyız sonra mı yazmalıyız?
Aslında ikisi de olabilir
Test First
Test After
Kodunuzu yazdıktan sonra onun geçeceği eşikleri yazabilirsiniz ya da önce kod neleri karşılamalı hangi imtihanlardan geçmeli diye düşünüp testi yazıp sonra kodu yazabilirsiniz önce testi yazarsanız kodunuz daha temiz olacaktır çünkü beklentiyi karşılamaya odaklı bir yöntemle yazacaksınız
Test yazmazsanız
Uygulamayı çalıştırırsınız, ilgili yere gidersiniz, gerekli girdiyi verirsiniz , eğer doğru çalışmazsa, uygulamayı indirir bir kesme noktası ( break point ) koyar hata ayıklama yaparsınız.
Test yazan bunlarla uğraşmaz vakit kazanır proje hızlanır.
İki ay sonra bir değişiklik geldiğinde test yazmazsanız eliniz o değişikliği yapmaya gitmeyecektir ya başka bir yer bozulursa diye dolayısıyla defalarca el yordamıyla -manuel- test etmeniz gerekecektir.
Test güdümlü geliştirme bu açıklardan ve emniyetsizlikten sizi korur. Şuan geliştirdiğin test, uygulama var olduğu sürece uygulamayı koruyacaktır.
Entegrasyon testi çok faideli
Testin de maliyeti vardır test coverage var testin de ara ara bakım yapılması gerekir.
İki yöntem var
test first ve test after
test firstte önce test yazılır etkilidir
diğer yöntem önce kod sonra kodu geçirecek ve geçirmeyecek testler yazılır
operasyon test – operasyon test
her katmanın testi ayrıdır.
business’ı test ediyorsan asla veri erişim katmanına somut bir şekilde erişilmez, veri çekilmez soyutlama tekniklerinden faydalanıyoruz bu noktada.
Neden yasak? çünkü testler sahte datalarla yapılır, test patladıkça yanlışlıkla businessda veri erişim katanını kullandığını fark edersin seni buradan korumuş olur.
arayüzde business’A erişim kurmak istediğin anda anla ki sen arayüzde business yazmışsın.
nuNİT xUnit 3.parti test araçlarıdır mstest ise microsoftun unit test frameworkküdür.
nedir nasıl yazılır standartları ve best practiseleri nelerdir.
Unit test
test projesine app projesinin reference’ını ekledikten sonra
dotnet add package moq
yazılımdaki en temel testtir.
yazılımdaki en küçük birimle ilgilenir
bu da genel olarak methoddur
method testi de denir
varsayımlarla birimler test edilir her birim testi birbirinden bağımsızdır
kodun anlaşılmasını kolaylaştırır kaliteyi artırırı hatayı azaltır süreci hızlandırır
müşteri ihtiyaçları belirlenir.
gereksinimler hazırlanır
tasarım yapılır – kurumsal yazılım mimarisi
kodlamaya geçilir
kodlama ile unit test iç içedir. kodlamayla birlikte yapılır
unit testi kodlamayı yapan kişi yazar
gereksinim ve ihtiyaçları bilen unit test yazar
projeye sonradan dahil olacak insanlar bu testlerden faydalanarak uygulamaya hızlıadapte olurlar
entegration testi de uygulamanın bütününü test ederiz
unit test yazmak isteyip entegration test yazmamalıyız
nesnel ve solide uygun tasarım geliştirmezsek unit istersek entegration çıkar
unit test uygulamanın bütününe yayılmaz , temel algoritmik fonksiyonlarında yazarız
sistem testi
yük test
performasn test
stres test
ve kabul testleri (klasik ekran testi)
proje teslimi
coding–unit testing
design–integration testing
requirements–system testing
client needs — acceptance testing
iş katmanı ve ui ‘a unit test uygulanması yeterlidir.
Kod
Aşağıdaki komut ile bir test projesi oluşturabilirsiniz.
dotnet new mstest -o Library.App.Test
Şöyle bir kitap bilgilerini test edebileceğimiz sınıf yazabilirsiniz.
using Microsoft.VisualStudio.TestTools.UnitTesting;
namespace Library.App.Test
{
[TestClass]
public class BookTest
{
[TestMethod]
public int GetBookCount(){
return 0;
}
}
}
Bu noktada gereksinimlerin iyi analiz edilmiş olması gerekiyor.
- Kitaplar listelenebilmelidir
- Kitaplar baş harflerine göre sayfalanabilmelidir
Bunları yaparken veritabanına gitmemelisiniz demek ki somut sınıf oluşturmamalısınız.
Test Durumları – Test Durumları
5 elemanlı kitap listem olsun
Test Methodu üç kısmı kapsar
arrange , act , assert
arrange ortamı hazırlar
act yapılan işlemdir
assert are ve is ile başlayan özellikler barındırır test edilir
İhtiyatlı Programlama – Defensive Programming
mesela bir nesne çektiniz ve bu nesneye bağlı bir linq sorgusu yazacaksınız burada şöyle bir ihtimal de var çektiğiniz nesne gelmez? veritabanında böyle bir liste yoktur?
Veritabanı işlemi olmaz
bu gibi sorunlarda hata fırlatma ve şart koşulları meselelerinde ihtiyatlı davranıp ihtimallere göre kontrollü bir yapı oluşturabiliriz
Davranış Güdümlü Geliştirme – Behaviour Driven Development – BDD
garken language analizinin çok iyi yapılması lazım
bu uygulanıyorsa zaten olay aşılmıştır
Mana-yı harfî ile web
hayat nedir
hayattarlık nedir
birinin hayat sahibi olup olmadığını nasıl anlarız
taş hayatsızdır ne deseniz tepkisi yoktur
hayat sahibi olmanın en şe’ni tepkidir
tepkinin en yüksek mertebesi kelam dır
madem konuşuyor öyleyse hayattardır
madem hayattardır öyleyse konuşacak
“canlıya çıkmak tabiri”
yolladığın requeste bir response dönüyor
aynen öyle de
“Siz işitmeyen ve görmeyen bir Allah’a dua etmiyorsunuz”
madem konuşacak öyle ise
Muallimleri değil fenleri dinleyiniz
documentation yazmamız lazım ki developer bilsin
yoksa nerden bilecek hangi url ile haberleşeceğini
herkes farklı olduğu için apiler var ve şuur sahibi kişiler onlara uygun hareket ediyor
protokol neden var
standartlaşma neden var
nizam için
webe çıkmak canlıya çıkmak hayat ve alakadarlık
url
htttp methods
imt interrnet media types
rest api http protokole uyuyor
web biraz böyle en küçük ağ en büyük ağ
asıl amaç farklı platformlar arası veri iletişimini sağlamak
method paylaşıyoruz sadece arayüze odaklansın
aspx web form
asp.net de çok iyiyim
hangisinde iyisin?
signlr mı mvc mi
hepsi çok detaylı
sites and services
mvc
web pages cshtml
web forms
single pages html
services
signalR
web api
wep api + angular
normalde
client request and response
client isteği beklemeden service serverdan data gönderiyorum
ajaxın tersi
client isteği beklemeden cevap signalr chat socket
direkt mvc ile işi bitirebilirsiniz
mimari düzgün
dal
api
angular
crud ve manayı harfi
kural değil standart
uymak önemli
tip değişince değişiyor
maksad
get put post delete
post and put request body json
muhatap aynı maksad farklı
Hazinesini Tanıttırmak isteyen sultana niçin kafa tutmak?
Hendesede Tekâmül
Öncelikle üniversite gibi bir akademik eğitim gerekli mi sorusunu ele aldığımızda kesin gereklidir gibi bir cevap alamayacağımızı bilmemiz gerekiyor. Lise öğrencilerinin dahi başarılı uygulamalar yapabildiği bir alemde akademik bilgi şarttır diyemeyiz (tabii bu yazılımın hangi kısmı ile ilgilendiğinize göre de değişecektir)
Yazılımda bilmek çok mühimdir çünkü çoğu zaman içinden çıkamadığınız bir problemde bir ipucu farklı bir yaklaşım vs gördüğünüz anda probleminiz anında çözülebilir hale gelecektir bu gibi durumlar için bilgi birikiminiz mühim.
Yazılımda bilginin öneminden daha mühim bir konu var ki aslında bilmek ile çok bağlantılı. Bilgi dediğiniz mevhumu eğer ezber gibi düşünüyorsanız bu yazılımda size anlık ve verimli olmayan çözümler getirmekle birlikte sürdürebilir olmayacaktır. Eğer düşünerek bir döküman okuyor ve arkadaki bağlantıyı çözmeye çalışıyorsanız kendinize mal ediyorsanız bu ilgiyi yani laf ebeliği yerine anlamaya ve bilmeye çalışıyorsanız bu noktada evet her bildiğiniz şey ufkunuzu geliştirecek ve işinizi kolaylaştıracaktır.
Gerçekten bildiğiniz teknolojileri de anlatabilir hale geleceksiniz çünkü bilen konuşabilir. Hatta yalnız bilen konuşabilir. Peki kim bilir derseniz ona vereceğimiz cevap da şüphesiz “yapan” olacaktır. Buradan anlıyoruz ki eğer yazılımda okuyor anlamaya çalışıyor ve deniyor yapmaya çalışıyorsanız ve kendinizi test ediyor kodunuzu başkalarına da okutuyor ve geri dönüt alıyorsanız yani şunu yaparsam yazdığım kod geçerlidir kriterinizi geçebiliyorsanız evet yazılımda gelişmeye başladınız demektir.
Sadece döküman okuyarak değil aynı zamanda yaparak öğreneceğinizi unutmayın bu tıpkı yüzmeye benziyor yani okyanusta yönünüzü belirleyince yüzmeyi denemeniz gerekiyor yüzmek hakkında tonlarca kitap okusanız da denemeyince bu olmayacak. Okuduklarınızla da evet daha iyi yüzebilirsiniz.
Yazılım çok geniş bir alem ve çoğu internet üzerinden video ve dökümanlar ile öğrenilen teknolojiler, yaklaşımlar vs olduğu için aslında yazılım öğrenirken koca bir okyanusun içindesiniz. Bu okyanusta eğer şuraya varmak istiyorum dediğiniz bir koordinat yoksa her yöne doğru biraz meyletmekle hiç ilerleyemez bir konumda kalacaksınızdır muhtemelen. İşte ilk sorumuz olan üniversiteye gitmeli miyim sorusu burada devreye giriyor. Eğer bir yol göstericiniz (mentorunuz, rehberiniz) sizin tercihlerinizi kolaylaştıracak biri yoksa veya siz bu noktada net değilseniz bir an önce netleşip bir yerden başlamalısınız çünkü her yerde olan aslında hiçbir yerdedir ve her şeye elini atan her şeyden elini çekmiştir.
Mühendislikte bilginizi kullanarak araçlar tasarlıyorsunuz ve bunlar insanların hayatlarını kolaylaştırıyor burada bilginizi öyle noktalarda kullanıyorsunuz ki hayran kalmamak elde değil bazı durumlarda eski çağlardaki yapıları gördüğünüzde bunu daha çok hissedersiniz mesela Süleymaniye gibi bir Camii’nin autocad kullanılmadan nasıl yapıldığını şuan çoğu kişi anlamayacaktır işte bu dikkat, bilgi ve yetenek ve asıl olan ilham.
Evet mühendislikte ilham dediğimiz mevhum kesinlikle en iyi işlerin yapı taşıdır çünkü işin içinde hem sanat vardır hem hikmet yani en kısa ve en kolay yoldan en işe yarar ve en güzel görünen şeyi üretmelisiniz ve bu çevre ile de ilişkili olmalıdır işte yetenek ve ilhamı serbest bırakmak için çoğumuzun gözden kaçırdığı kanaat memnuniyet ve iktisad hasletleri devreye giriyor. Evet her hatayı haldır haldır aramaya konulan her sorunda sayfalarca tavsiye okuyan birinin dikkatini toplaması ve bilgisini ve buraya katılmayabilirsiniz (haliyle dua vasıtasıyla aslında kalbini) kullanarak bilmediğine erişmesi yani ilhamın kapısını kapatmış oluyorsunuz. Yani diyeceğim o ki yazılımda bilmek ve uygulamak çok önemli olmakla birlikte en büyük bilgi kaynaklarından biri olan kainattan kopuk bilgisayar ekranının dışına çıkamayan bir yazılımcı olmanızı önermiyorum.
Kendisini örnek alınacak bir insan olarak görmemekle birlikte Bill Gates’in think week dediği kavramı burada hatırlatmakta fayda görüyorum yani inziva.
Okumak ve düşünmek için inziva vakitlerinizin olması ve asıl feyzin buralarda olduğunu bilmeniz gerekiyor.
Tabi bu yetenek ve dehanın ortaya çıkması için şart olan dikkatin de bir daha altını çiziyorum.
Dikkat için ise her şeyden elinizi çekip önünüzdekine kanaat ederek kendinizi ona vermelisiniz yani bir maksadınız olmalı ki kendinizi dahi şaşırtacak bir sonuç ortaya çıksın yani bir maksadınız olmalı ki maksadınızda fani olabilesiniz.
Bu büyük okyanusta bulunduğunuz yerin farkında olup gitmek istediğiniz noktayı da belirlediğinizde kendinize bir yol haritası çizmeniz gerekiyor daha sonra da bu yol haritasında emin adımlarla ilerlemelisiniz.
Eğer nerede olduğunuzu ve nereye gitmek istediğinizi bilmezseniz her yere meyledip hiç ilerleyemeyince de özgüveninizin kırılıp öğrenilmiş çaresizlik ve atalet gibi zehirlerin zihninize yayılması mümkün fakat bunu kesebilirsiniz de eğer güzel ve doğru düşünürseniz doğru hareket peşinden gelecektir aksi takdirde ben hiçbir yere gidemiyorum diyip ya en yakın kıyıya yönelip okyanusu terk etmeye çalışacaksınız ya da başka çare yok diyip çırpınarak boğulacaksınız veya kendinizi akışa bırakacaksınız ki rüzgar olmanız gereken yöne esmiyorsa yine sonu hüsran olacaktır. Netice itibarıyla en güzeli hedefinizi belirlemek ve emin adımlarla ilerlemektir. (İnternet üzerinde bir çok road map bulabilirsiniz)
Evet en büyük bilgi kaynaklarından biri olan kainatla ilişkinizi artırdınız dikkatinizi topladınız fakat elbette Amerikayı yeniden keşfetme gibi bir gurura kapılmamanız gerekiyor. Bu işi sizden önce yapmış ve telahuk-u efkar denilen ortak havuza bu çözümü atmış kişilerin bilgi birikiminden faydalanmanız gerekiyor ve gerçekten yapıp bildiğiniz ve konuşabileceğiniz durumlar da siz de bu telahuk-u efkara eklemeler yapabilirsiniz.
Onaylanmış referans almış ve kendi kaynaklarından okumanız gerekir elinizden geldiğince döküman iktisadı yapıp en doğru bilgiye erişmeye çalışmalısınız.
Bu noktada seçici olmak ve doğru kişilerin doğru yazılarını okuyup doğru bilgiye erişmek çok mühim bunun için de teknoloji ve yaklaşımın çıktığı yerin ve kişilerin kaynaklarını okumak mühim eğer bunlar ingilizce ise evet biraz çaba ile bu kaynakları kendi dilinden okumanız elbette faydalı olacaktır. Tabii tersine mühendislik ile tabir-i caizse kurcalayarak da makinayı çözebilirsiniz aslında en güzeli hepsinin birlikte olması.
Neyi istediğimi nasıl bulabilirim diyorsanız burada meyillerinize ve nerede olduğunuzda nasıl hissediyorsunuz çok da kasmadan bunları his etmeniz gerekir. Bunları deneyimleyebilirsiniz bazı şeylerin de size cazibedar geldiğini göreceksiniz. Çok sevdiğiniz bir iş de zaman içinde angarya gibi gelebilir bu her işte var bu acıları gönüllü bir şekilde çekemiyorsanız o işi çok da sevmiyorsunuz demektir. Aslında göze alabiliyor musunuz o yolda çıkan zorlukları bunları düşünebilirsiniz.
Bazen baktınız gitmiyorsa orada terk edip vazgeçmelisiniz ve başka bir kapı açılacaktır değişik alanları denemeden tam neyi sevdiğinizi bilemeyebilirsiniz. Tadı damağınızda kalan uygulamalar muhtemelen en sevdiğiniz iş olabilir.
Ne istediğinizi bilip yön gösterenlerin bilgisinden faydalanın, siz de yeri geldiğinde yol yön gösterin ki bu okyanusta boğulup gidenler olmasın..
Pratik olarak ne yapabilirim
yazdığınız kodları github’a yükleyebilir ve eleştiriye açık hale geçirebilirsiniz
kodlara pull request yaparak gelişime katkıda bulunup farklı projelere dahil ve adapte olma yetinizi geliştirebilirsiniz iyileştirme noktasında bu çok katkı verecektir
ingilizce dökümantasyonları çevirmeye çalışabilirsiniz
kendinize bi danışabileceklerim listesi oluşturabilirsiniz o teknolojide uzman insanlara sorularınızı yöneltebilirsiniz
küçük bir uygulama yazıp bu uygulamayı ingilizce tanıtarak başlayabilirsiniz böylece hem hataları göreceksiniz hem uygulamanıza dışarıdan bakabilecekseniz hem konuşmanızı sunumunuzu ilerletecek hem ingilizcenizi ilerleteceksiniz.
uygulamalarınızı parçalara bölmelisiniz.
yaptıklarınızı atmak yerine geliştirmeye gitmelisiniz.
uygulamanızın her küçük parçasını en iyiye götürmelisiniz ve her küçük parçası için bir tanıtım çekebilirsiniz
planlama yapmalısınız
uygulamanızı store’a yükleyebilirsiniz
sonuç odaklı olmalısınız
kod okuyabilirsiniz
kod okurken şu iki unsuru zihninizden çıkarmayın
1- nereden başlıyor nereye gidiyor
2- değişiklikler yapın ki kodda tersine mühendislik gibi anlayasınız ve kontrolün sizde olduğunu farkedesinzi deneyeleyesiniz
sanki varmış gibi düşünüp adım adım bağlamak
Hakka inkiyad
Ehl-i Hak yalnız hak için bahse girişmeli. Hak için bahse girişen izhar-ı fazl etmez. Yalnız hakkı arar. Hak hangi tarafta olursa olsun, kemâl-i şevk ile alır. Hatta hak, hasım tarafında olsa, hâlis bir hakperest daha ziyâde sever. Çünkü, istifade eder. Eğer hak onun sözünde olsa, bir istifadesi olmaz. Gurura girmek de ihtimali var. Fakat hasmın elinden çıksa, hem istifade eder. Hem teslimiyetle hakka inkiyadını gösterir. Bir fazilet dahi kazanır.
Hem de ki: Said diyor: “O hem şeyhdir hem hâfızdır. Şeyh olduğu için, Mi’rac Sözü ona lâzım, Hâfız olduğu için, İ’caz Sözü ona elzem olduğundan, ben demiştim ki: “Onları kendine yazsın. Tenbellik etti, yazmadı. Zararı yok, ona yazılabilir.”
Eğer dese ki: “Onlardan daha âla bir şey ile meşgul olmak istiyorum.” De ki: “Bir saat tefekkür çok ibâdete mukabildir” olan Hadîs-i Şerifi hatırına getir. Şu Sözler tefekkür, hem en âli tefekkür kısmındandır. Demek en âli bir ibâdet hükmündedir. Bâhusus bir kalem, onları yazsa, her kim ondan istifade etse, kalem sâhibinin ondan hissesi çıkar.
Eğer dese, ben muhtaç değilim, kalbimde aklımda yaralar yoktur. Sen ona deki: Sen muhtaç olmazsan, sana muhtaç olanlar, muhtaçtırlar. Sana bakan ve seninle bağlanan avâm-ı müslimîn cinnî ve insî şeytanların oklarına hedeftirler. O Sözleri onlara sur yapmazsan, o hakîkatları onların ruhlarına siper ve zırh yapmazsan, onların muhafazası, terbiyesi mesuliyeti altında kalırsın.
Elhamdülillâh bu havalide çok Sabriler zuhura başladılar, fakat yaz mevsimi dünya çarşısıdır, gaflet meydanıdır; atalet, fütur veriyor. Şuhûr-u Selase takarrub ettikçe, âhiret çarşısı faaliyete başlar. Onun için oradaki fütur, sana yeis ve fütur vermesin.
Adalet
İKİNCİ SURET
Bu gidişata, icraata bak: Nasıl en fakir, en zayıftan tut, ta herkese mükemmel, mükellef erzak veriliyor. Kimsesiz hastalara çok güzel bakılıyor. Hem gayet kıymettar ve şahane taamlar, kaplar, murassâ nişanlar, müzeyyen elbiseler, muhteşem ziyafetler vardır. Bak, senin gibi sersemlerden başka herkes vazifesine gayet dikkat eder. Kimse zerrece haddinden tecavüz etmez. En büyük şahıs, en büyük bir itaatle, mütevaziâne bir havf ve heybet altında hizmet eder.
Demek, şu saltanat sahibinin pek büyük bir keremi, pek geniş bir merhameti var. Hem pek büyük izzeti, pek celâlli bir haysiyeti, namusu vardır.
Halbuki kerem ise, in’âm etmek ister. Merhamet ise ihsansız olamaz. İzzet ise gayret ister. Haysiyet ve namus ise, edepsizlerin te’dibini ister. Halbuki şu memlekette o merhamet, o namusa lâyık binden biri yapılmıyor. Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar.
Demek bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor.
10. Söz
“Eğer inkâr edecek olursanız bilin ki Allah sizden müstağnidir, hiç kimseye ve hiçbir şeye ihtiyacı yoktur,ama kullarının küfre / inkâra sapmalarına razı olmaz.”(Zümer, 39/7)
Birinci nokta:
İman ve teklif, ihtiyar dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduğundan, perdeli ve derin ve tetkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî meseleleri elbette bedihî olmaz.
Ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz.
Tâ ki, Ebu Bekir’ler âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve EbuCehil’ler esfel-i sâfilîne düşsünler.
İhtiyar kalmazsa teklif olamaz.
Ve bu sır ve hikmet içindir ki, mu’cizeler seyrek ve nâdir verilir.
Hem dâr-ı teklifte gözle görünecek olan alâmet-i kıyamet ve eşrât-ı saat, bir kısım müteşabihat-ı Kur’âniye gibi kapalı ve te’villi oluyor.
Yalnız, güneşin mağripten çıkması bedahet derecesinde herkesi tasdike mecbur ettiğinden, tevbe kapısı kapanır, daha tevbeve iman makbul olmaz.
Çünkü, Ebu Bekir’ler Ebu Cehil’ler ile tasdikte beraber olurlar.
Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dar-ı teklif ve mücahededir. İmtihan ve teklif, iktiza ederler ki, hakikatler perdeli kalıp, ta müsabaka ve mücahede ile Ebu Bekir’ler âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve EbuCehil’ler esfel-i sâfilîne girsinler.
Eğer masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar, Ebu Cehil’ler, aynen Ebu Bekir’ler gibi teslim olup, mücahede ile mânevî terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.
Bir mütalaa sonrası
Bismillahirrahmanirrahim
Bir çarşamba günü mütalaasından sonra düşünmek istedim neler konuştuk? Neler kattı bana? Ne kararlar aldık?
Dersin ilk zamanlarına yetişememe rağmen çok istifade ettim. Allah ilim meclislerini bereketlendiriyor
Risale-i Nur Külliyatından dersler okuyoruz. Okuduğumuz ders tevhidi anlatıyor. Hakiki tevhidi. Hakiki imanı
İzzet ve azamet isterler ki esbab perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında
Tevhid ve ehadiyet isterler ki esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikiden
Bu ne akıl almaz denge demeden duramıyor insan.
Düşündük neler oluyor ve bu olanların içyüzü nedir.
Hatırladık
Her şeyin iç yüzü elinde bulunan Sâni münezzehtir
Elbette münezzehtir
Öyle ise bir şey istense O’ndan istenmeli her talep ona olmalı
Şekva dahi ona olmalı, ondan olmamalı
Sonra devam ettik vahye istinad noktasından. Felsefe canibinden gelen dostlarımızdan işitiyoruz bir sene düşünmüşüm notlar almışım diyor ki burada bir cümle
işte vahye istinad etmek hakikate dayanmak böyledir.
kolaylık ve gerçekliktir.
vahye istinad etmeyen ehli fünun ne yapıyorlar?
aldanıyorlar
evet insan aldanır
peki nasıl aldanmayacağız
vahye dayanacağız ondan meded isteyeceğiz
ömür sermayesi pek azdır lüzumlu işler pek çoktur
ve çalışacağız
çünkü neticeyi haktan bilip esbaba riayet etmek izzet ve azamete hürmet etmektir
o zaman çalışacağız
tarihimize bakıp istikbalimize inancımızı kuvvetlendireceğiz
osmanlıya endülüse bakacağız
ve bileceğiz ki doğunun fıtratı böyledir
ne zaman ki islamiyete sarıldı fende gelişti
Allah’ın istediği nasıl bir kulluk hakiki cihette bunu düşünmeliyiz
dedik ki bu hafta ödevimiz olsun
ne yaparsak dikkat ederek mahiyetini hakikatini düşünerek hakkını vererek yapmaya çalışalım
ben de düşündüm inşaallah böyle bunu bu hafta uygulayıp yazacağım
peki neler yaptım?
işte bu yazı hatrıma geldi ve yazmaya çalıştım
bir medrese açılış duyurusu yaptım ve işin ehillerine danıştım
istişareli işin bereketine inandım
hem hırslı bir acelecilik yapmadım hem bir an önce yola koyuldum
çok önemli bir nokta olarak
söylenenlere kulak verdim
ve tecrübelere kulak verip kendi tecrübelerimden kaide çıkarıp istifade ettim
önceki yaptığımız duyuruda okunurluk azdı
okunurluğu öncelik sırasında birinci sıraya koyduk
dikkat çekmesini istiyorduk ama sade beyaz arka plan üzerine çalışıyorduk
dikkat çekmek için arka plana canlı renk önerisi geldi ve hemen uyguladık
gerçekten elhamdülillah güzel dikkat çekici ve okunur oldu
sonra ince ayarlar kaldı
fırça darbesi istendi ekledik
bir kaç içimize sinmeyen hususu kaldırdık
hemen önceki seferki işlemleri uyguladık ve bir iki gün içinde duyurumuz tamamlandı elhamdülillah
bu sırada duyuru hazırlıklarında yaptığımız sade çalışma da boşa gitmedi yaptığımız sade çalışmaya küçük birkaç animasyon ekledik ve güzel bir video haline geldi
elhamdülillah bin barekallah
döküman okuyorum
madem yapan bilir elbette bilen konuşur kaidesiyle artık öğreneceğim dillerin dökümanlarını okuyorum
hem de acele ederek değil
5 gün günde 1er saatten yazıldı gibi..
vakit tanzimi
namaz
ahir zamandayız başka bir zamandayız ihtiyaçlar öncelikler yaklaşımlar farklı ve hayalattan sıyrılıp gerçeğe hakikatin yüzüne mertçe baktığımızda
bu zamanın ihtiyaçlarına göre hareket etmeliyiz
bu zamanın en belirgin ihtiyaçlarından biri
hakkı hak bildiği halde batıla sapıyor
neden bu kadar kişisel gelişim revaçta
irade kuvvetlendirme videoları neden izleniyor?
çünkü doğrusunun tembellik olmadığını biliyor ama yine de tembellik ediyor vazife başına geçemiyor
İnsanlara kendi derecelerine göre muamelede bulunmak da adaletin bir parçasıdır..
İbni Haldun
Ata et, arslana ot atma; arslana et, ata ot ver.”
Bediüzzaman
bu zaman şahsiyet kaldırmıyor şahsiyet harikulade olsa da ekip çalışması gerekiyor
bu zaman lakaydlık ve dağınıklık kaldırmıyor işler karmaşık ve nizam istiyor ekip çalışması istemesinden nizam istemesi belli
peki aleme nizam vermeye niyetli Türk milleti gençliği kendi odasının dağınıklığıyla baş edemiyor yeme içmesine nizam veremiyorsa nasıl olacak bu iş dedim ve akıl almaz şeyler olacağından öyle eminim ki
Tekâmülde Hekim Yaklaşımı
Sanki bir doktora öğrencisiymiş gibi yaşayın
1- Haftada ilgilendiğiniz alanda 8–10 makale okuyun
Hesap vereceğiniz ve puanınızı kırabilecek bir doktora hocanız varmış gibi disipline yaşayın
2- Bir mentorunuz hocanız olmayabilir hadiseleri doğru okuyun ve saygı duyduğunuz kişilerle istişare edin fikir alış verişi yapın
3- Hayali karakterlerin değil realitelere göre kararlar verin ve zaman yönetimi yapın
anlatım metodu
anlatımda 4 adım izle
0 mukaddime
1 meseleyi anlat
2 misal ver
3 misaller ve geldiğin noktada hem mademler ile kavileştir
4 madem öyledirle sonuca bağla
Risale-i Nur Külliyatından Okumak
Borç harç meselesi
başka bir şey kanalındaki kadir köymenin birkaç fikrini dinledim
eğer tüketiyorsak parasını verdiğimizde ödeşmiş olmuyoruz
o kadar bir şey üretmemiz lazım
borçluyuz eksideyiz diyor
insanın bir şükür fabrikası olduğu hakikatinin bir ucu açılmış
mertçe ben borçluyum diyebilmek çok güzel
Allah hakikate ulaştırsın
evet bu evde yaşadım bitti değil
hem ben de bu düzenin devamına katkı sağlamalıyım
yoksa borçlu olurum
işte bu sorumluluk bilinci psikolojik ergenlikten kurtaracak yegane şeydir
ve de teknik borç
Önermeler ve Önerme Nedir?
Önerme doğruluğu yahut yanlışlığı ispatlanabilen fikirlerdir
ispatlanamayan şeylerle felsefe uğraşır ispatlanabilen şeylerleyse matematik hatta matematikte olasılık denilen de bir konu vardır
istatistik ve olasılık ve ihtimaller dengesi
bilişimin temeli matematiktir onun temeli ise mantık
exor nor gibi kapılar görmüştük mantık kapıları dersinde elektrik sinyaline göre gelen 1 0 lar ve bunların bazı kapılarla değişik türevleri
temelde ve veya kapıları var ve ise ve ancak ve ancak bunlardan türetilebilir
ancak ve ancak 2 taraflı isedir
kanıtlanamayan şeylerle mantık uğraşmaz bu yüzden mantık zihni hatalardan korur düşünce seyrini hatalardan korur
düşünmek derine dalmaksa
bilerek düşünmek cihazlarla dalış
mantık cihazları kullanmak ve temkinli harekettir
insan hatadan hali değil
seyahati fikriye yol kesiciden hali değil
evet insan aldanır
bu yüzden mantık gereklidir ve matematiğin ilk konusu olması da güzel
sonrası ise kümeler yani mantıksal tasnif
neye ulaşmak istediğini bil
neyin cevabını arıyorsun
sonuç odaklı olmamak bir kere başına musibet getirdi
şimdi söyle aynı delikten iki defa ısırılana mümin derler mi
09.02.2019
Bismillahirrahmanirrahim
Bir şikayetim var düşünememek
Bir hale düşmekten tüylerim ürperircesine korkuyorum “kıt akıllılardan olmak”
Diğer günahları bir günaha tercih ediyorum “şükürsüzlük”
Şükürsüz ve kıymet bilmez bir kul olmaktan
Düşünmez bir hayvandan aşağı düşmekten korkuyorum
Sefahat dört yanımı örmüş
Kulaklarımda ağırlık var
Gözlerimde buğu
iradem nerede niyetim ne alemde benim ihlasım nerede
içyüzünü anlamadan adım atamıyorum
Risale-i Nur’a nasıl çalışılır?
Tesadüm-ü Efkar Kahvesi
Milaslı Mehmed Efendi, “Bir karyede, bin kalemle Nur’a sarılan kardeşlerimizin köyündeki faaliyeti biraz mübalâğalı görmüşler. Ben onun tahkiki için geldim” dedi. Risaletü’n-Nur’un bir kerameti idi ki, bu köyün kıymetli faal bir talebesi Marangoz Ahmed yanımda idi. Ben dedim: Vâkıa ben bu köye gitmedim, kardeşlerimden soruyorum, onlar da diyordu: “Kadın-erkek, çoluk-çocuk,Risaletü’n-Nur’u yazan bin kalem vardır.” Sonra Marangoz Ahmed dedi ki: “Bizim köyümüz üç yüz elli hanedir. İki hoca, bir hacı, üç adamdan başka bütün evlerimize Risaletü’n-Nur girmiştir. Kadınlara, kız çocuklarına varıncaya kadar yazıyorlar. Hattâ ümmîlerden, kırk yaşından yukarı yazı yazan on kadar kardeşimiz vardır” cevabında bulundu. Milaslı Mehmed Efendi bu faaliyete hayran oldu. -STG
Hafîziyet
Bismillahirrahmanirrahim
Neden unutuyoruz?
Madem rabliğine razıyız rububiyeti noktasında rıza lazım 2. Lem’a
Yasaklar kanunlar abes olmadıkça aslında korumalardır
Yani devletin kadınlar araba kullanamaz kanunu saçmadır cahilanedir nefse bakan tarafları vardır
Ama başkasının hakkını korumak hususunda ve hikmetli kanunlar böyle değildir
Şeriat böyle değildir şeriat korur
Allahın kanunları korur
Günahı açığa çıkarmamayı ister yani korur yani Hafiziyet tecelli eder
Gıybet sevapları yer bitirir (hafiziyeti kırıyosun başkasının hakkına giriyosun)
Sadaka belayı def eder
Hıfz ve himayenin arşı olan topraktan öğreneceğimiz çok şey var toprak korur saklar dönüştürür temizler
Celbi nef def i şer
Terki kebair def i mefasid
Bunlar hafiziyeti üstümüzde yansıtır
Allahın ayinesi olan bizde hafiz esmasını yansıtır
Ve hareket eden çarklar gibi ikinci lema
Burada yansıyan hafiziyet hafiziyetin tecelli ettiği hafızaya da etki eder
Harama nazar nisyan verir
Ben tabiatperestliği reddettiğim gibi unutmayı da reddediyorum himmetsinizsiniz
Alimler unutmak ne derlermiş imam ı şafiye unutmaması için hocası günahlrdan kaçınmayı tavsiye etmiş
Defi mefasi terki kebairle hafiz isminin tecellisi artıyor
Ve hareket eden çarklar gibi 2. Lemadaki hafızadaki hafiziyete de etki ediyor
Salavat rahmettir
Sadaka belayı def eder
Sadaka da bir korumadır
Sevaplarımı nasıl korurum?
Kendimi nasıl korurum?
Çevremi nasıl korurum?
Hafizi hakiki Allahtır
Allahın hafiz ismi ne kadr tecelli ederse diğer çarklara da etki eder ve o kadar korunma olur
İmanımız korunur
Yazmak da bir nevi hıfz olduğundan yine hafızaya etkisi iyi oluyor
Elhamdülillah
Hulusi Yahyagil Ağabey ile Mütalaa Etmek
Birinci söz
Mütalaa
beynimizin background process inde olan elmayı gördüğünde elma demek de düşünmektir
fast thinking
slow thinking
deleberad thinking
context load sonrası sistematik düşünme
düşünmek ve tefekkür ve mütalaa ve tedebbür farklı bunlar
brute force yapıyoruz
özellikle debugta bug çözümünde koda veya googleda aramaya dalıyoruz problemi düşünmeden bu da düşünmemezlik oluyor vakit kaybı oluyor bir sürü click oluyor
niye olmadı diye bakmadan saatlerce küçük şeyleri değiştirerek kodu düzeltmeye çalışmak olmaz kalıcı çözümler olmuyor
tedebbür tefekkür teemmül
dikkat
Sorarak dikkati aktif tutmak
Mürekkep
Kişiyi yazdıkları geliştirir.
yazmak tefekkür etmek ve meyveleri toplamaktır şerh değil tefekkür bu yüzden yazarken okuma okurken de yazma okurken mütalaa et ki manayı böylece kendine mal edersin
okurken yazmak yerine ezberle
Hücredeki Kuvvetler
Hüceyratta 5 kuvvet vardır ve her kuvvetin maslahatları vardır.
Bunlar
Câzibe: çekim kuvvetidir.
Dâfia: itme kuvvetidir
Mümsike: sımsıkı, yapışkan tutan kuvvettir. bir arada tutan kuvvettir cazibeden farkının ne olduğunu bilmiyorum belki bir maddenin hüceyratını bir arada tutan kuvvet mümsike iki madde arasındaki çekim cazibe olabilir
Musavvire: eşyanın şekil ve suret alma kuvvetidir.
Müvellide: tevlid edici meydana getirici kuvvet
Hücrenin menfaatli şeyleri dahiline alması muzır şeyleri (atıkları) ise bünyesinden atması cazibe ve dafia kuvvetleridir. Hücrenin yapısının korunması sitoplazmasının dağılmaması ve bir arada durması mümsike kuvvetidir. Şeklini koruması ki mesela saç hücresi farklıdır kan hücresi farklıdır kalp hücresi ve böbrek hücresi farklıdır Cenab-ı Hakk’ın bu vazifeyi gördürdüğü kuvvet musavvire kuvvetidir. Hüceyrat zihayattır ve tevellüdü lazımdır ömürleri vardır mevte mahkumdurlar. Cenab-ı Hakk her şeyi bir kanuna bir sebebe bağladığı gibi hücrenin tevellüdünü de muvellide kuvvetine bağlı yaratır.
Kağıt Atolyesi ve İktisad
13.02.2020 tarihi saat 15.00 sularında giriştiğimiz kağıt yapma macerasından kesitler. Fotoğraflar Kağıthane El Yapımı Kağıt Atolyesindendir.
1- Parçalama
Malzemelerimiz gördüğünüz gibi içinde sadece tek kutu ağaç dalı.. O da dut ağacı imiş dalı hafif sıyırdığınızda içinde beyaz bir tabaka göreceksiniz. Evet selüloz.. İşte o selüloz kağıt yapımının hammeddesi ve ağaçta var tabii sadece ağaçta yok başka malzemeler de var mesela eski kağıt..
İşin güzeli buradaki insanlar ağaçları alalım fabrikalar dursun elyapımı kağıt yapalım ki maliyeti artıralım demiyorlar. Bu güzel insanlar hem burada el yapımı kağıt sanatının devamını ve nesillere öğretilmesini sağlamak istiyorlar.
Evet bu sanatı devam ettiren insanların vurgulamak ve göstermek istedikleri bir güzeller güzeli şey ise atıklardan kağıt üretmek ve geri dönüşümü sağlamak!
Kağıt yapımı aşamalarını ve o ruhu gören kişi de artık zannetmiyorum kağıdı israf ederek kullansın..
2- Hamur haline getirme
bu kağıt hammaddeleri bir karıştırıcı vasıtası ile parçalanıyorlar işte o mekanik arkadaş
Parçalanan kağıtlar bu hamur makinesine konuyor üzerine su konuyor sonra bu tırtıklı arkadaş makine içinde YÜRÜYOR böylece kağıtlar eziliyor her yürüdüğünde biraz daha eziliyor tabii ve kumaş yaklaşık 10 saatte kağıt hamuru halini alıyor.
3- tekne
hamur haline getirilmiş bu sıvı tekneye konuyor orada bekliyor karışıtırılıyor ve kağıt yapılacağı zaman hamur bu tekneden alınıyor.
işte teknedeki hamuru karıştırma dalları
4- Süzme
İstediğiniz boyutta kağıt yapabilirsiniz.
5 – Pressleme
Bu arkadaşa kağıdı veriyoruz belli bir süre duran kağıt (üstünde ve altında keçe ile sarılı olarak) düzleşiyor birleşiyor tabir-i caizse kağıt oluyor
6 – Kurutma
Bir güzel kurutuyoruz
7 – Ütüleme
Kuruyan kağıdı ütülüyoruz ve kağıdımız hazır.
Günden kalan güzel sahneler
Kağıt yapımı ile uğraşan insanın
Güzel neticeler
geridönüşüm zack zübeyr
iktisad
harb-i iktisadı
ben küfrün belini iktisad ile kırdım
Besmele Hamdele Salvele
Zaman ülfete ve sathî nazara meydan okuma vaktidir.
Zaman tekrar ve dikkat ile mütalaa etme vaktidir.
Sathî nazarla alelacele karmakarışık sarhoş insanlar olmayıp taklidden kaçınmanın yolu dikkatten itidalden ihtiyattan geçer.
Yaptıkların bir fayda vermiyorsa ne yapıyorsun? Yaptıkların bir acıyı dindirmiyorsa bir yalnıza dost olmuyorsa bir acı doyurmuyorsa bir üşüyenin üstünü örtmüyorsa bir karanlığa ışık vermiyorsa bir muhtaca erişmiyorsa ne yapıyorsun? Bunca acı bunca aclık bunca yalnızlık bunca üşüyen ve bunca karanlık varken?
Ne lazım neler yapılmalı neler yapılmıyor ve neler yapılabilir?
iman edenler ve salih amel işleyenler..
Nedir salih amel? Hasbî olmaktır.
nur arayan gönüllere kendini ve parazitleri çekip nuru ulaştırmaktır.
Lüzum olan lisanda lüzum olan hengamda nerede ihtiyaç varsa oraya koşmaktır.
hasbî..
ve böyle bir işe şükretmektir.
Hamdele
ve her işinde O’nu (asm) rehber etmektir.
salvele
Kendime muhtasar tarihçe
Nurların intişarı Barla’da başlar
Isparta ve civarında intişar eder
Eskişehir hapishanesine kadar olan kısım
BARLA LAHİKALARIDIR
eskişehir hapishanesinden tahliye edildikten sonra
denizli hapishanesine kadar olan kısım
KASTAMONU LAHİKALARIDIR
denizli hapsinden tahliyeden
afyon hapsine kadar olan kısım
EMİRDAĞ 1 LAHİKALARIDIR
sonraki kısım
EMİRDAĞ 2 LAHİKALARIDIR
Biraderzadesi merhum Abdurrahman
kardeşi Albülmeciddir
Zaman – İntizam – Baba ve Kuyu
Bismillahirrahmanirrahîm
Zaman dahi bir müfessirdir
Saatin insanoğluna Yusuf as vesilesiyle bir ihsan-ı ilahi olduğunu bilmekteyiz evet Yusuf as’ın manamıza binler faidelerinin yanında bir de maddi ufuklarda saati göstermesine ne kadar şükretsek az.
Bir saat alsam ve yuvasına yerleştirsem bu saate de 30 lira versem ömrü vasatın yarısı.. kendime artık kalan ömrünü kendin için değil dava için geçirmelisin demiş olur muyum? eski hâlimin üzerine her toprak atışımda zihnen fikren amelen daha nizami bir hal neşv-ü nema buluyor çünkü acele ve karmakarışıklık ve sarhoşluk rehberlik ve yol göstermede yok eğitimde nizam birinci düsturdur gönlünün kainatı kucaklayacak bir şefkatle genişlemesi hedeflenmelidir.
Nizamı öğrenmek için askerliğe gideceğim diyen ağabeyimden aldığım dersle nizamın hiç de fena bir şey olmadığına nefsimi ikna etmek üzereyim. Erken saatte yatınca sabah namazına kalkabiliyorsun mesela bu yeterli sebep değil mi sabah namazının iki rekat sünnetinin dünya üzerindeki her şeyden daha kıymetli olduğunu bilince.
Bir vakıa-i hayaliyede sonbahar günü başım önde dolaşırken bir kabristana geldim, kabristanın üstünde adım yazılı yanına gittim oturdum onunla bir konuştum şimdiye kadar hep kendi için yaşamış olan o meyyit artık feda etmek istemişti. Hayatının her sahnesi kendine bakan kendine faydası dokunan ve kendine övgü alan o meyyit artık hayat bulmak için feda etmesi gerektiğini ademinde vücudun olduğunu anlamıştı
ey niyazi kim vücudun terk ederse ol dürur
kim günde yüz sayfa kitap okuyor? böyle bir devirde hedefte günde yüz sayfa kitap okumak olmadan nasıl yürüyebileceğini düşünüyorsun? kritik analitik düşünmek reklamalara aldanmamak ayrı bir konu ama o dijital saatin masanın üzerinde durması şart.
Zaman kıymetli ve zaman sermayesi en kıymetlisi ve sana çaba harcamadan verilmiş olan ve senin asıl sermayen. bunu nasıl kullanırsın nasıl sarf edersin nasıl en karlı çıkarsın bu ticaretten düşün
çocukken uyumak için yatağına uzandığında babasından hz. yusuf as kıssasını dinleyen bir çocuk kuyudan çıkabileceğini bilir. ve o çocuk bir gün kuyudaki bir çocuğa ip uzatırsa üstünde çamuru taşıyamadığı vakit o ipi bırakmanın vebal olduğunu da bilir. ümid verdiğin insanlara vefa borcun var
“Zaman dahi bir müfessirdir.” (Muhâkemat)
“..lâzım geldiğini, zaman ihtar ediyor.” (Tarihçe-i Hayat)
“.. senin rüyan mübarektir ve manidardır. İnşaallah zaman onu tabir edecek.”(Kastamonu Lahikası)
Bir mühendisin vaktinin değerli olduğu ihtarından sonra bir de saatlik seanslarda dakikanın kıymetini ve önceden okuduğu hikayeleri ve 14 dakikalık istişare randevusunu duyunca insan sermayeyi derk etmek gerek diyor yarısını
bir kol saatin olsun bir de sermaye şuurun bir de hz yusuftan aldığın ders ve babadan gelen nizam intizam dersi anneden gelen şefkat dersi yüreğin geniş olsun çünkü geniş yüreklilik imandandır.
İtidal
bulut yağmur ile yaşama ateşi olan harareti ta’dil eder yani vasata getirir. harareti kesmez ve bitirmez yok etmez vasata getirir.
manevi harareti aşırılıkları ta’dil eden izale eden de manevi su olan Rahmettir
düştüğünde kendine itimad etmeyip rahmete sığınıp tevbe ve ümid etmek
yükseldiğinde kendinden bilmeyip rahmete sığınıp şükretmek
acz ve fakrını hatırlatan rahmet ile manevi itidale ulaşabilir insan
cisme nefes ruha hû
rahmetin bulutu ilim meclisleridir
On Dokuz Mertebe
Birinci Mertebe: Gökler
İkinci Mertebe: feza, cevv-i sema, atmosfer
Üçüncü Mertebe: küre-i arz
Dördüncü Mertebe: denizler ve büyük nehirler
Beşinci Mertebe: dağlar ve sahralar
Altıncı Mertebe: eşcar ve nebatat
Yedinci Mertebe: hayvanat ve tuyur
Sekizinci Mertebe: enbiyalar
Dokuzuncu Mertebe: muhakkikler
Onuncu Mertebe: mürşidler
On Birinci Mertebe: melaikeler
On İkinci ve On Üçüncü Mertebe: müstakim ve münevver akıllar ve selim ve nurani kalpler
On Dördüncü ve On Beşinci Mertebe: vahiy ve ilham
On Altıncı Mertebe: Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâm
On Yedinci Mertebe: Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan
On Sekizinci Mertebe: kainatın heyet-i mecmuası
On Dokuzuncu Mertebe: Cenab-ı Hakk
İnce NakışlarEski hal muhal ya yeni hal ya izmihlal
Hali ile yüzleştiğinde olmak istemediği biri olarak görüyor insan kendini belki bir insan ayna oluyor buna belki bir davranış belki maddi bir ayna ve belki esas mantığı aynalar olan bir kamera ile çekilmiş kayıtta kendini izlemesi
Bir şekilde yaşıyoruz işte zaten başka nasıl olabilir ki? gibi kuyulara düşüyor insan mücadele etmesi gereken bir şeyler yokmuş gibi onda terbiye edilmesi gereken yaramaz bir çocuk olan nefs-i emmaresi yokmuş gibi
küçük bir umulmadık durum veya bir ayrılık veya bir zorlanmada oyuncağı elinden alınmış çocuk gibi ağlamaya başladığında ve Rabbi ona bir insanın lisanından “kaç yaşındayız şu enaniyeti bir yere serelim artık” cümlesini duyurduğu vakit sakallı çocuk tabirine ne kadar uyduğunu anlıyor..
yönlendirme bekleyen el üstünde tutulmayı bekleyen bir davranışın bedelini bile ödeyecekken suçu arkadaşına atan oyun istediği gibi gitmediğinde mızıkan bu yaramaz çocuğa müsade ettikçe belli ki tepesine çıkacak yani dizginini başka ellere vermeye çalışmayı bırakıp dizginleri artık ele almak gerekiyor tabir-i caizse
sakallı çocuk tabiri görünüşde büyük hatta yetişkin hikmetli görünen kimsenin elinde oyuncaklar olması ve bu oyuncak alındığında ağlamaya başlaması işte bu nefs-i emmarenin hakimliğinde sultanın kapıdaki it ile meşgul olduğu perişan bir saraydır.
Aklına ve zekana sahip çık dediği gibi Gavs-ı Azam’ın kuddise sırrıhu
Başkasının gelip kendini eğlendirmesini beklemeden çocukluğu bırakıp artık ne yaptığını bilmek zarar ve menfaati farketmek tecrübeler ile yoğurulmak ve tecrübeleri tadbik ederek malumat yığını olmaktan kurtarmak için nefsinden hevesten oyun ve oyuncaktan ve eğlenmekten ve övülmekten değil artık haktan yana olmak gerek
Kendi adının anılmasını ve itibar ve değer görmeyi beklemeyi bırakarak küçücük bir hatada inkısar-ı hayale uğrayacak kadar kendini müstağni görmeyi ve tasannuyu yani yapmacıklığı bırakarak hakkın intişarını gerçeğin söylenmesini doğruların yapılmasını hakiki işleyişi medeniyeti kanunları insaniyeti Allah’ın adının anılmasını istemek vakti geldi de çattı. Belki de bu bir intibah-ı ruhî’dir.
Eski hâl’imi gömmek ve artık onu radiyallahu anh diyerek anmak isterdim fakat bu kadar net bir dönüş yapamadığımı görmekteyim bir şey bütün bütün elde edilmedikçe bütün bütün reddetmek caiz olmaması kanunu ile hareket ederek bu nizama ve kanuna tebaiyet ederek her farkettiğimde ilmime uygun olmayan dürtüsel ve yanlış hareketi veya zihnime gelen vesveseyi onu izale ederek eski hâli’me bir toprak atmak ve yeni hâli’min neşv-ü nemasına kuvvet vermek.. Tam ne zaman gömeceğim eski halimi ve o öldü diyeceğim bilmiyorum bunun bir süreç olduğunu ve hikmet dairesinde bu tedriciliği kabul ederek hikmete boyun eğdiğimi itiraf etmek durumundayım.
Karınca adımı da olsa ileriye olsun düsturu ile aceleyi terkederek tevekküle alışmam lazım belki de
bende mestur olan ince nakışlarım adeta ince teller onlara dokunulduğunda çıkan sesler ve notalar o tellerin akordu olmadığı takdirde yani çok sıkmak veya çok gevşetmek gibi bir hal olduğunda sesin cızırtı yapacağını ve kulağa da pek hoş gelmeyeceğini görmek zor değil. İşte o akord ibadettir. insanı ifrat ve tefritlerden kurtarıp vasata yanaştırır ve vasatta olan insan yani fatihada ihdinayı istemiş insanın ince nakışlarını o tellere hadisat ile ilham ile istediği her bir vesile ile Rabb-i Rahîm’i dokunduğu vakit ki tesir ondadır işte o musiki insanın hem kendi dinlediğinde seveceği hem alemdeki mevcudatın da kulağına hoş gelecek bir neşeli musiki bir zikr’dir.
Ey niyazi kim vücudun terk ederse ol dürur
akmak için tınılar ile o musiki olsun için ve bu büyük orkestraya katılmak ve orada cızırtı yapmamak için vasatta olmak şarttır vasat izzettir çünkü aşırılıklara insan tevbe etmelidir
Rabb’imiz aşırılıklarımızı bağışla
İnsan hem muzhırdır hem mazhardır o tınıların ses verdiği mazhardır hem o tınıları işiten ve işittiren muzhırdır.
yazmak ve bunları neşretmenin insanlara menfi tesirini düşünmeyeceğim çünkü bunlar bir ihdina’dır tüm kainat ile birlikte hidayet isteyen bir fakirin sesidir. Düşebilen kalkabilen hatalar yapabilen ve tasannudan topuklayarak kaçmak isteyen bir fakirin nefsine hatırlatmalarıdır. Buna şahitler zaten yok değil eşyalar, hava zerreleri, etrafındaki insanlar, bilhassa nefsin ve melekler ve Rabb’in buna şahit. görünmüyor bilinmiyor izlenmiyor değilsin yalnızken de yalnız değilsin zaten yalnızlık senin için ademdir bunun acısına katlanamazdın. sathi nazardan kaçıp dakik bir mütalaa ile yahu bu müşahede odasında seyirciler neye şahit oluyorlar ve ben bir seyirci olarak neye şahid oluyorum demektir.
Yani haşir meydanı olan vicdanda bir sorgu bir sualdir yani ölmeden önce ölme çabasıdır.
hep birlikte şahid olduğumuz şeyin bir boşvermişlik bir bırakmışlık ve herşey yolundaymış gibi davranan ama ciğeri yanmakta olan bir insan değil mücadele eden mücahede eden ve günde 500 kez lisanı ile ve daima hasbünayı ve ihdinayı söyleyen şu kainatla ünsiyet etmiş ve onun ile tesanüdle gaye-i hilkatine yürümeye çalışan bir seyyahın müşahedatı.
evet doğrular elimizde hakikati biliyoruz ayetler de var zaten fakat bu bir doğrular kitabı değil belki bir rehber de değil bu nefsime bir ihtardır okumaya çalıştıklarımdan gelen hisleri beyan ettiğim küçük bir lahikamdır. kendime bakmam için bir aynamdır.
eğer nefsime ve enaniyetime itimad edersem burada olmasam da zarardayım ve zarar veririm eğer istiğfar ile kul olursam o zaman hayr cihetinde kabiliyetim artar.Kudsî kelamında bir peygamber olan bir abinin kavmini tekrar yoldan çıkmış gördüğünde öfkesiyle kardeşinin sakalını tutuşuna yer veren bir Alîm-i Mutlak Cenab-ı Hakk her hareketimizin kayıd altında olduğunu buyururken bir kulun kuyuya uzatılan ipi görüp kuyudan çıkmak istemesiyle ve O’na yönelmesiyle ona rüya gördürmesini ve sonrasında onu saraya sultan yapmasını ve o kulu ile insanlığa saati hediye etmesi.. O’nun rahmetine sığınmamak için hiçbir sebep göremiyorum
kendi ihtiyarımdan teberri etmemek ve O’na emniyet etmemek bir ahmaklıktır telakki ediyorum.
O’dur her şeyin sahibi ve ben O’na tevekkül ediyorum.
İÇİNDEKİLER
Hafıza Nedir?…………………………………………………… 2
Psikolojide Bellek Kuramı ve İnsan Hafızası…………… 2
Beyin ve Hafıza………………………………………………….. 3
Duyguların Hatırlama Üzerinde Etkisi Beyin………….. 4
Beyin ve Hafıza Hakkında Bir Haber……………………. 4
Bilgisayar Hafızası……………………………………………… 6
Sonuç……………………………………………………………….. 7
Hafıza Nedir?
Hafıza Arapça hfz kökünden gelen bir kelimedir ve hıfz eden , saklayan , koruyan mânâsındadır. Bellek de bu anlama gelen dil devrimi döneminde sözlüğe eklenmiş bir kelimedir. Kuvve-i hafıza hıfz etme yeteneği, istidadı olarak düşünülebilir. Günümüz psikolojisindeki bellek kavramını araştırdığımızda kuvve-i hafıza ile kısa süreli hafızanın benzeştiğini söyleyebiliriz.
Elhasıl hafıza, bizim tecrübelerimizi, ilmimizi ve sair malumatımızı hıfzettiğimiz sakladığımız yer olarak düşünülebilir.
Psikolojide Bellek Kuramı ve İnsan Hafızası
Biz duyu organlarımız vasıtasıyla çevreden uyaran alabiliriz ve duyu organlarımız aracılığıyla çevreden gelen uyarıcıların ilk geldiği yer duyusal kayıttır buna “ikonik bellek” de denir. Daha sonra bilgi “kısa süreli belleğe” gider ki bu işleyen bellektir. Son bellek tipi ise uzun süreli bellektir. Buna
“depo bellek” denilir. Bu belleğin de türleri vardır episodik bellek, semantik bellek, prosedürel bellektir, bir diğer adıyla işlemsel bellek. Semantik anlamsal ve episodik ise anısal belek olarak ifade edilebilir ve bu ikisine açık bellek de denilir. Prosedürel bellek ise örtük bellektir.
Duyusal belleğe bilginin gelebilmesi için birinci unsur dikkattir ki buna seçici dikkat denilir, duyusal bellekten kısa süreli belleğe gönderilme işlemi ise algıdır. Algı anlamlandırır buna telakki denilir. Bilgiyi kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe götüren ise kodlamadır. Aynı zamanda bilginin depolanma süresi de denir. Kodlama depolanma sürecidir. Seçici dikkat vasıtasıyla duyusal kayıt aşamasında orijinal olarak kaydı alır ve algı anlamlandırmayla kısa süreli belleğe ve buradan mesela tekrarlar ile uzun süreği belleğe geçer.
Duyusal belleğe ön bellek de denir, kapasite sınırsızdır, uyaran bir yere baktığınızda tek bir şey görmezsiniz bir çok şey görürsünüz bu bağlamda kapasitesi tartışılabilir lakin sınırsız olması hususunda tartışılabilir.
Aynı anda aynı duyu organından bir uyarıcı geçebilir önce bir şeye odaklanır ve görürsünüz daha sonra başkasını görürsünüz yani aynı anda bir uyarıcıyı kabul edersiniz. Burada asıl meselenin “dikkat” olduğundan bahsetmiştik.
Duyusal belleğe uyarıcılar orijinal halleriyle gelir ve kalış süresi çok azdır. Uyarıcılar ilk duyusal belleğe gelirler. Buradaki uyaranın orijinal halde gelmesi bize bilgisayar sistemlerindeki analog sinyalleri hatırlatıyor.
Her uyaran duyusal kayıta alınmaz, Dikkati celbeden uyaranlar duyusal hafızaya alınır. Alınmayan bilgi işlenemez ve işlenmeyen bilgi de depolanamaz. Depolanmayan bilgi ise davranışa dönüşmez. Uyarıcıdan orijinal formuyla alınan veriler kısa süreli belleğe sadeleştirilmiş, anlamlı hale, en bütün ve en basit şekle getiren algıdır
Algı, veri kısa süreli belleğe götürülürken uyarıcıyı orijinal değil sadeleştirerek verir. Yani algı (telakki) gelen uyarıcının bizdeki bütün sade ve anlamlı halidir. Bilgisayar sistemlerindeki analog sinyallerin sayısal sinyallere dönüştürülerek bilgisayarın anlayacağı hale getirilmesi işlemi algının modellenmesi olabilir.
Kısa süreli bellek bilgiyi işler, işlediği bilgiyi depolar, depolanan bilgiyi geri çağırır ve
davranışa dönüştürür. Bu fiil ve sıfatlarına baktığımızda kısa süreli bellek kuvve-i hafızayı andırmaktadır.
Reflekse dayalı davranışlar doğrudan kısa süreli bellekten açığa çıkar , kapasite ve süresi sınırlıdır .Tekrar ile süresi artar. Sürekli tekrar, birim süresini artırmak için kullanılır.
Birim kapasiteyi artırmak için gruplama kümeleme yapılmalıdır. Gruplama yahut kümeleme ile gelen elemanları kümeleyerek birim sayısı azaltılır böylece depolama kolaylaştırılır.
Uzun süreli bellek depo gibi çalışır. Kapasite sınırsız kabul edilir ki yine buradaki sınırsız da tartışmaya açık bir konudur. İbn-i Sina gibi büyük alimlerin bir kütüphane kitabın ezberlerinde olduğu söylenilir.
Uzun süreli hafıza episodik yani geçmiş yaşantılar , semantik yani anlamsal bellek — kavram ve tanımların yer aldığı — ve işlemselde yani nasıl yapıldığına dair bilgilerin yer aldığı bellek olarak 3e ayrılır.
Hafızasını kaybettiği halde bazı alışkanlıkları devam eden kişileri görmüşüzdür. Bu kişinin semantik yahut episodik hafızasına zarar gelip işlemsel hafızasının korunmasındandır
Beyin ve Hafıza
“İnsan hafızası bizim teknolojimizi aşan bir durum. Ancak bilgisayara benzeterek bir tahminde bulunabiliyoruz. Yaklaşık 20 milyar civarındaki hücre ve bunlar arasındaki bağlantıları hesaplarsak yaklaşık 2,5 milyon GİGABYTE hafızamız var. Bu 300 yıl süren bir HD filmi kaydetmek demektir” (1)
Buradan anlıyoruz ki insan hafızası gerçekten sandığımızdan çok daha kuvvetli, belki de bir makine ile kıyaslanmayacak kadar çok.
“Beyinde iki tane birbirine benzeyen sinir hücresi yok. Beyindeki bağlantı haritası sayesinde hepimiz tek ve ayrı bireyler olarak yaşamımızı sürdürüyoruz. Hücreler dallı budaklı gibi görünebilir. Uzantıların çoğu hücrelerin antenleri. Binlerce hücreye sinyal gönderiyorlar. Sadece karmaşıklık, hücredeki dal budaklığında değil. Hücrelerin içine de bakmak lazım. Hücrenin içinde halatlar, teleferik sistemleri ve aktarım rayları bir sürü sistem var. Çok yoğun bir protein yapısı mevcut” (1)
“Bu kadar karışık bir şeyle uğraşıyoruz. Sinir sistemini böyle işlevsel yapan şey, hücreler arasındaki bağıntılar. Bizim için önemli olan beynin ağırlığı değil, hücreler arasındaki bağlantıların ve bunların kalitesidir. 1980’lere kadar sinir sistemi ile ilgili bütün ders kitaplarında ‘doğduktan sonra beynin sinir hücresi yapmayacağı’ anlatılırdı. ‘Sinir hücresi öldü mü, beyniniz gider’ mantığı vardı ama bugün artık biliyoruz ki, beynimizin birçok yeri harıl harıl hücre üretme yeteneğine sahip. ‘Beyin değişmez’ düşüncesi rafa kalktı. Beynimiz inanılmaz bir yapıya sahip. Bu yüzden bilgisayara benzemez. İşlemcisi sökülen bir bilgisayarın monitörünün işlemci görevini üstlendiğini gördünüz mü? Beynimizde inanılmaz bir potansiyel var. Herkes soruyor ya, biz beynimizin kaçta kaçını kullanıyoruz? Aslında biz beynimizi hiç kullanmıyoruz” (1)
İnsan beyni ve kendini yenilemesi , geliştirilebilir olması açısından bilgisayar hafızası gibi hafızalardan çok uzak bir yapısı var.
“İnsanlığın hafızası ne kadar? ‘Benim niçin hafızam doldu?’ diye bir düşünce var. İnsan hafızası bizim teknolojimizi aşan bir durum. Ancak bilgisayara benzeterek bir tahminde bulunabiliyor. Yaklaşık 20 milyar civarındaki korteksimizde hücre var. Bunlar arasında trilyon kere bağlantı olursa yaklaşık 2,5 milyon GB hafızamız var. Gördüğünüz gibi kocaman bir bellek. Bu hafıza 300 yıl süren HD filmi kaydetmek anlamına geliyor ama mesela ilkokuldaki bir hatıranızı hatırlayın, detaya girin. Hiçbir dijital filmde böyle bir çözünürlük yok. Aslında beynimizin hafıza kaydı sınırsız.” (1)
Duyguların Hatırlama Üzerinde Etkisi
Biz insanlar ihtiyaç ile şevk ile yani duygu yoğunluğuyla öğrendiğimiz şeyleri unutmayız. İstek ve gayreti de şevk körükler ve biliriz ki gayretin elinden bir şey kolay kolay kurtulamaz. Öyle ise bizim sistematik, kurallı, sıralı, tekdüze bir yapıdan çok yani bilgisayar hafızasındaki dizi, liste gibi yapılardan çok biraz mekanik düşünmeyi azaltarak istek ve duygu yoğunluklu bir öğrenme biçimimizin olması hafızamızı iyi yönde etkileyecek. Dolayısıyla kısa süreli hafızadan uzun süreli hafızaya depolama işleminde ihtiyaç hissetmenin, istemenin, şevkin yani duyguların büyük rol oynadığına şahit oluyoruz.
Yine yapılan bazı araştırmalarla çevrenin hafızayı uyardığı düşünülebilir. Hiç hatırımızda olmayan bir anının bir sokaktan geçerken, bir müziği dinlediğimizde vs. kısacası bir bağlamda birden hatırımıza geldiğine şahit olmuşuzdur. Bu da belki sadece depolama işleminde değil , uzun süreli hafızadan çağırma işleminde –hatırlama- duyguların ehemmiyetini göstermektedir.
Bir karar verirken, tercih yaparken beynimiz hafızamıza, bilhassa kısa süreli hafızamıza başvurarak bir tepki gösteriyor. Burada reklam şirketleri, bilinçaltı mesajları büyük rol oynayıp yine bize hatırlama ve hıfzetmede duyguların ehemmiyetini ihtar ediyor.
Beyin ve Hafıza Hakkında Bir Haber
Hafıza kartı dolduğunda daha fazla fotoğraf kaydedemeyen dijital fotoğraf makinelerinin tersine insan beyninin kaydetme kapasitesi hiç azalmıyor gibidir. Fakat insan beyninin sınırsız kaydetme yeteneğini algılamak zordur.
Nörologlar uzun süre beynin kapasitesini ölçmeye çalıştı. Ancak hafızasıyla inanılmaz şeyler başaran insanların bilişsel becerileri şaşırtıcı sonuçlar sunuyor.
Çoğumuz bir telefon numarasını bile ezberlemekte zorluk çekeriz, kaldı ki binlerce rakamlı bir sayıyı hatırlayalım. Fakat 24 yaşındaki üniversite öğrencisi Çinli Çao Lu, 2005’te pi sayısının 67.980 rakamını ezberleyerek dünya rekoru kırmıştı.
Bazı dahiler ise isimlerden, tarihlere, en ince detaylı karmaşık görsel bilgilere kadar her şeyi akılda tutabiliyor. Nadiren sağlıklı insanların bir kazadan sonra bu hale gelmesi de söz konusu olabiliyor. 10 yaşındaki Orlando Serrell, beysbol sopasıyla kafasının sol tarafına aldığı darbenin ardından sayısız araba plakası ezberlemeye, onlarca yıl öncesine ait bir tarihin hangi güne denk düştüğünü söylemeye başlamıştı.
Peki nasıl oluyor da bu insanlar ortalama bir beynin hafıza kapasitesini bu kadar aşabiliyor? Bu olgular insan beyninin gerçek kapasitesine dair ne anlatıyor?
Hafıza kapasitemiz beynin fizyolojik yapısına bağlıdır. Beyin 100 milyar sinir hücresinden (nöron) oluşur. Bunlardan sadece bir milyarı uzun dönemli hafızada rol oynar; bunlara piramidal hücreler denir.
Bir nöronun bir birim hafızaya denk düştüğünü varsayarsak beynimizin tümüyle dolmuş olması gerekirdi. Psikoloji profesörü Paul Reber, nöron sayısı kadar hafızanın büyük bir kapasite olmadığını ve hemen dolacağını ifade ediyor.
Bu nedenle araştırmacılar hafızanın nöronlar arasındaki bağlantılarda oluştuğuna inanıyor. Her nörondan çıkan ağ şeklindeki bağlantılar binlerce başka sinir hücresine ulaşıyor.
Reber bu şekilde hafıza kapasitesinin büyük bir artış gösterdiğine, “tonlarca alan” açtığına işaret ediyor.
O halde olağanüstü hafıza kapasitesi olan insanların beyinleri de mi olağanüstü? Hayır. Pi sayısını ezberleyen Lu gibi insanlar normal olduklarını, sadece seçili bilgileri hatırlama konusunda beyinlerini eğittiklerini ifade ediyor.
ABD Hafıza Şampiyonu Nelson Dellis, bu konuya eğilim göstermeden önce çok kötü bir hafızası olduğunu, ancak pratik yoluyla durumun değiştiğini söylüyor. “Birkaç haftalık eğitimin ardından, normal insana imkansız gelen bir şey yapmaya başlıyorsunuz. Oysa hepimizde var bu yetenek,” diyor.
Dellis yıllar önce beyin jimnastiğine başladığında bir deste oyun kağıdının sırasını ezberlemek 20 dakikasını almıştı. Bugünse bu işi 30 saniyede yapıyor. Fakat bunun için günde beş saat hafıza alıştırmaları yapıyor.
Dellis’in kullandığı sınanmış yöntemlerden biri “hafıza sarayı” inşa etmek. Bunun için çok iyi bildiği bir yapıyı kafasında canlandırıyor. Hatırlamak istediği şeyleri birer görüntü olarak düşünüp hayalindeki kapının yanındaki masaya diziyor. Sonra mutfak masasına geçiyor vs. “Hayalinizde o yapıya girip oraya bıraktığınız görüntüleri ezberlediğiniz şeyler olarak dile getiriyorsunuz,” diyor.
Pi sayısı ezbercileri de “hafıza sarayı” ya da bir sayı dizisini hikayenin bir cümlesine dönüştürme gibi benzer yöntemler kullanıyor.
Bu hafıza stratejilerinin yaygın başarı göstermesi, aklına koyarsa herkesin bunu yapabileceği fikrini geliştiriyor. Fakat beyin jimnastiğine bu kadar uzun zaman ayırmadan yapılabilir mi bu? Sydney Üniversitesi’nden Allen Snyder bunu hedefliyor. Doğru teknoloji ile “içimizdeki bilgini” ortaya çıkarmanın mümkün olduğunu söylüyor.
Snyder’e göre insan beyni önemsiz küçük ayrıntılarla değil, bağlantılı düşünmeyoluyla hareket ediyor. “Bütünü oluşturan parçaların değil, o bütünün farkındayız,” diyor.
Örneğin bir deneyde deneklerden otomobil parçalarından oluşan bir alışveriş listesini ezberlemelerini istemiş, onlara otomobil kelimesinden hiç söz etmemiş olmakla birlikte tümü de ona “otomobil” kelimesini zikretmişti. “Parçaları birleştirip bütünü oluşturdular,” diye açıklıyor Snyder bu durumu.
Yani duyularımızın beyne ilettiği birçok veri aslında bilince çıkmıyor. Fakat üstün zekalı insanlarda bu üst düzey bağlantılı düşünme yanı devreye girmez; böylece sayısız ayrıntıyı hatırlarlar. Örneğin alışveriş listesini hatırlarken tek tek lambaları, silecekleri, ön camı vs. hatırlarlar; bunlardan yola çıkarak hemen otomobil bağlantısına sarılmazlar.
Kafasının sol tarafına aldığı sopa darbesiyle değişime uğrayan Serrel örneğinden yola çıkan Snyder, bu şekilde sayısız bilgiyi hatırlamada beynin hangi bölgesinin işlev gördüğünü bulmaya çalıştı. Sol kulağın üzerindeki ön şakak lobu buna adaydı. Otizmde ve üstün zekalılık sendromunda, sonradan ortaya çıkan sanatsal becerilere sahip demans hastalarında bu bölgenin işlevsizleşmesi söz konusuydu. Snyder deneklerin beyninde bu bölgedeki nöral aktiviteyi geçici olarak engellediğinde çizim, sayma ve yanlışları bulma becerilerinde artış görüldüğünü kaydediyor. Bazı araştırmacılar bu verilere kuşkuyla yaklaşsa da beynin stimüle edilmesi konusuna ilgi giderek artıyor. Nortwestern Üniversitesi’nden Reber beyinle ilgili şu benzetmeyi yapıyor:
“İnsan hafızasının sınırı bilgisayarın sabit disk kapasitesiyle değil, veri indirme hızıyla ilgilidir. Sorun beynin dolması değildir; ona gelen bilgi hızının hafıza sisteminin kaydetme hızından çok daha fazla olmasındadır.” (2)
Bilgisayar Hafızası
Bilgisayarları şuan ki kullanım gücüne ulaşmasında hafızanın pek çok ehemmiyetlidir. Zira hafıza olmasa kayıt tutamaz sadece anlık işler yapabilirdik bu ise şuan bilgisayar kullanıldığı depolama alanlarına ulaşamayacağımız anlamına gelip işyerinde bir Word dosyası kaydetmekten tutun da Big Data ya kadar uzanan teknolojilerden bîhaber olacağımıza işaret ediyor.
Bilgisayarlarda başlangıçta RAM vardı bu Random Access Memory olup cihaz elektrik aldıkça kaydeden ve elektrik kesildiğinde kaydın sıfırlandığı bir sistemdir. Bilhassa yazılım alanında her değişken oluşturduğumuzda yahut fonksiyon yazdığımızda RAM’de değişiklikler yapmaktayız.
İnsandaki bu “koruma, saklama, hıfzetme” isteği elektrik gittiğinde de bilgileri saklamak istemiştir ve bu şekilde sabit diskler oluşup günümüze kadar gemiştir.
Bilgisayar hafızasında her şey 0 ve 1lerden oluşmaktadır. Bu delikli kartlardan bu yana hep böyledir fakat hep 0 ve 1 olarak anlamlandırdığımız yapı değişmiştir. Bu yapı yıllar öncesinde delikli kartlar iken şuan manyetik alana taşınmıştır.
IBM de yapılan araştırmaya göre bitler delikli kartlardan manyetiğe kadar git gide küçülen ve bit karşılıkları her demir atomunun bir biti göstermesini hedefliyor ve bu şekilde avuç içinde 125 terabayt yani kütüphanelerce kitap taşınacabilecek.
Sonuç
İnsan düşünce yapısının her bir hücresine kadar çok garip ve hayret veren bir yapısı var,
bilgisayarlar bu manada elbette çok basit kalıyor.
Bu muhteşem oldukça karmaşık görünen ama içinde bir o kadar intizamlı yapı ile makineleri kıyaslamanın yazı boyunca kıran kırana bir mücadele olmayacağını açıkça gördük.
Lakin bir tersine mühendislik misali bilgisayar hafızası tasarlanırken insan hafızasının büyük ölçüde modellenmeye çalışıldığını ve bir tasarım yapılacaksa mutlaka insan ve kainatın incelenmesi gerektiği fikrine vardım.
KAYNAKÇA
(1) http://www.trthaber.com/haber/bilim-teknik/insan-beyni-kac-gb-103521.html
(2) https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/04/150409_vert_fut_hafiza_kapasitesi
(3) http://www.matlabtips.com/computer-vs-human-memor/
Kavram: Abstraction
Eğer yabancı bir kelime ise Türkçesi: Soyutlama
Şuan bu konu hakkında ne biliyorsun? Nereden öğrendin bu bildiklerini?
Abstraction aslında bir felsefedir yazılım abstraction yapar tarık güneyin bir videosundan bunu öğrenmiştim
Abstract class lar var kayhan ayardan şunu öğrenmiştim ki
virtual methods override
Şekil örneğinden gidilmiş olabilir
genelde ya hayvan ya araba ya şekil örneğinden gidiliyor. örnek bulma sıkıntısı var bizim elemanlarda
yine engin demiroğun videolarından mesela sql connection için buna ihtiyaç duyulduğunu dinledim
veya mesela bir şirkette ödeme yapılacak herkesin yüzdesi farklı hesaplanıyor ama ortak yönleri de var
farklı hesaplanan kısımlarda override ediliyor
OOPnin olaylarından biri java anlatan birinden bunu duymuştum
kesin teknik birsürü video izlemişimdir aynı konuda bu yöntem bu açıdan zamanıımı korumayı sağlayacak inşaallah
ümit hocanın dersi → abstraction olmasa polymorphism yani bukalemunluk olmazdı.
Sence bu ne demek?
basecontroller, override
ürün odaklı düşünmek
- kod tekrarına düşmemek
Not: Oyun hayatın parçasıdır. Oyun çocuğun en büyük işidir.
Körebe, saklambaç, ebelemece, kulaktan kulağa, yüzük bulma
Oyun dinamik bir süreçtir yeknesak değildir.
Çocuk oyuna gönüllü katılmalı belki istemezse motive edilebilir
Çocukla çocuklaşın
Hayat bir oyundan ibarettir
oyunda gerçek dünya kuralları geçerli değildir. ölürsün bir daha kalkarsın
oyunda herhangi bir zorunluluk yoktur. kendiliğinden açığa çıkar mutluluk verir.
1. Oyun
Belli bir amaca yönelik olan ya da olmayan, kurallı ya da kuralsız gerçekleştirilebilen; fakat her durumda çocuğun isteyerek ve hoşlanarak yer aldığı fiziksel, bilişsel, dil, duygusal ve sosyal gelişimin temeli olan gerçek hayatın bir parçası ve çocuk için en etkin öğrenme sürecidir.
Oyunun Özellikleri
- Oyuncunun oyunda yer alması için herhangi bir zorunluluk yoktur.
- Oyun kendiliğinden ortaya çıkar, mutluluk ve rahatlık verir.
- Oyunun zaman sınırları ve kuralları vardır.
- Gerçek yaşamdaki kuralların oyunda hiçbir geçerliliği yoktur.
- Oyunda deneyimler tekrarlanır, çevre taklit edilir.
- Kurallı oyunda yeni bir şey üretilemez
- Oyunun nasıl gelişeceği ve nasıl sonuçlanacağı önceden belli değildir.
- Oyunda yaşamdan farklı bir konumda bulunma söz konusudur.
- Oyun dinamik bir süreçtir.
Oyunun Çocuğun Gelişimine Olan Etkileri
Fiziksel ve Motor Gelişime Etkileri
- Oyun sırasında çocuğun bütün bedeni hareket eder. Oyun sırasında çocuğun büyük ve küçük kasları kasılma, gevşeme ve esnemelerle sürekli çalışma halindedir. Vücut oyunda terler. Böylece bedendeki zehirli atıklar dışarı atılır.
- Oyun yoluyla enerjisini boşaltan çocuğun uykusu düzene girer, iştahı açılır.
- Kaslar tekrarlanan hareketleri ezberler. Bu da günlük hayatta çocuğun hareketlerine sertlik ve çeviklik katar. Sürekli yaptığı hareketler vücuduna esneklik katar.
Sosyal ve Duygusal Gelişime Etkileri
- Çocuğun yaşantısında bir de iç dünyası vardır. Çocuk oyunla duygusal açıdan güvenli bir çevrede hayal etmenin zevkini yaşar ve duygularını bu ortamda özgürce ifade eder.
- Duygusal tepkilerin dramatize edilmesi, olgunlaştırılması çocuğun kendini tanımasına yardımcı olur. Çocuk, oynadığı oyun yoluyla benmerkezcilikten ayrılır. Kendine olan güveni gelişir. Başkalarının duygularını anlar.
- Bir gruba ait olma ihtiyacının karşılandığı oyun sayesinde saldırganlıklarını kontrol etme, başkalarının hakkına saygı gösterme, iletişim kurma becerilerini geliştirir.
Çocuğun Zihinsel Gelişimine Olan Etkileri
- Nesneleri tanıyıp isimlendirmeyi, onların işlevlerini öğrenir.
- Mantık yürütmeyi, sebep-sonuç ilişkisi kurabilmeyi ve seçim yapma becerisi gelişir.
- Düşünme, algılama, sıralama, sınıflama gibi zihinsel süreçlerin işleyişini hızlandırır.
- Ağırlık, renk, şekil, boyut, zaman gibi bir çok kavramların kazanılmasını sağlar.
- Kazandığı deneyim ve bilgiler arasında ilişki kurarak bu bilgileri daha sonra karşılaştığı problemler için kullanır.
Çocuğun Dil Gelişimine Olan Etkileri
- İletişimin en önemli sembollerinden biri olan dil, çocukta önce alıcı sonra da verici ifade edici şekilde gelişir.
- Çocuk oyunlarının büyük bir kısmı dil gelişimini destekler. Oyun yoluyla kelime haznesi genişler. Anlatılanı daha iyi ve çabuk anlar, kendini daha iyi ifade eder.
Oyun1: Tanışma ,
Oyun2: Kendi isminin baş harfinden nesne söylemek
Oyun3: Kağıt rulodan yaprak kopar kaç yaprak ise o kadar özelliğini söyle.
Not: Oyun, gerçek yaşamın provasıdır.problem ve aksaklıkları görür.yetişkin hayatına hazırlanır
Neden oynuyorlar sorusunun bir cevabı da budur: Gelecekteki yaşama ön hazırlık
2.Oyun Kuramları
Klasik Oyun Kuramları
- Fazla Enerji Tüketimi Kuramı
Bu kurama göre oyun, vücutta bulunan fazla enerjinin harcanmasıdır. Çok oynayan çocuk bu nedenle sağlıklıdır. Bu kurama göre oyunun içeriği önemli değildir. Çocuk hareket ederse enerjisinin atar. oyun içeriği önemli değil hareket etmesi önemli hareket ettikçe daha fazla hareket etmek ister hareket ettikçe uykusu gelmez. toksin atar terler iştahı açılır.
- Rahatlama ve Dinlenme Kuramı
- bunlar genel kuramlardır oyun içeriği önemli değildir
Not: rahatlama — dinlenme → sevdiği şeyleri yapmakla olur. Boya yapabilir
insanın rahatlayıp dinlenmesi için neyi iştiyakla yapıyorsa o şeyleri yapması lazım.
Günlük hayattaki yaşamsal görevler yorar yenilenme dinlenme ile sağlanır
Bu kurama göre günlük hayattaki zorlayıcı etkinlikler, insanı bedenen ve zihnen yıpratmaktadır. Bunun sonucunda ise dinlenme ve uyku ihtiyacı hissedilir. Gerçek dinlenme ise insanın normal hayattaki yaşamsal görevleri dışında başka etkinliklerle uğraşmasıyla olur. Kişi kendini bu şekilde yeniler.
- Tekrarlama Kuramı
Bu kurama göre çocuk kendi ırkına özgü yaşam deneyimlerini tekrarlar. Birey hayatı boyunca daha önce kendi türünün ırkının geçirmiş olduğu gelişme seyrini aynısını geçirir. Ruhsal yatkınlık olduğu için tekrarlar
- Öncül Deneme Kuramı
Bu kuram çocukların neden oyun oynadığı konusunda varsayımlar geliştirmiştir. Geçmişte edinilen içgüdüsel alışkanlıklar gelecekteki alışkanlıkların oluşmasında rol oynar. Oyun gelecekteki çalışma ve yaşantıların bir ön hazırlığıdır. Gördüğü için tekrarlar.
Dinamik Oyun Kuramları
- Freud’un Oyun Kuramı
Freud’a göre çocukların oyunları rastgele ve şans eseri değildir. Bireyin farkında olduğu ya da olmadığı duygularını belirtir. İnsanların duyguları, istek ve arzuları oyunda düş ve fantezilerde ortaya çıkar. Çünkü oyun sırasında bir denetim ya da eleştiri yoktur. Akılcılık ve eleştirel düşünce gelişimi sonucunda çocuk oyundan uzaklaşır.
Notlar: Denetim yoksa içinden geldiği gibi, denetim varsa mantıksal süreç başlar rol yapmaya başlar. Mantıkla özgür davranma gider.
- Piaget’in Oyun Kuramı
- Alıştırmalı Oyun (0–2 yaş)
Not: Her değişiklik onun için oyundur. Ses çıktığında kahkahalar atabilir. Çevresindeki her şey onun için, insanı bile araç olarak kullanıyor. Tehlike ayırt edemiyor. Motor faaliyetler. Emme, el açıp kapama, etrafındaki objeleri yakalayıp atma, saklama, tekrarlama
Bu evrede motor faaliyetleri en belirgin özelliklerdir. Bu faaliyetler çocuk için bir oyundur ve bu bedensel faaliyetlerin doyurulması tekrarlanmasına neden olur. Alıştırma oyunlarında çocuk neler yapabileceğini ispatlar, yaptıklarından zevk alır ve bu hareketleri tekrarlar.
- Sembolik Oyun (2–7 yaş)
Not: Roller(Kişi): anne baba olur , tencere kapağı direksiyon olur.
Sembolik oyun, temsili düşünmenin temelini oluşturmaktadır. Bu dönemde gerçekte olan önemli olayları oyunda kullanır. Ancak oyunda gerçeğe uyma zorunluluğu yoktur. Çocuk oyunlardaki sembolleştirmeyi iki şekilde uygular:
Bir faaliyetin bir nesneden diğerine aktarılmasıdır , Çocuğun başka birinin rolünü üstlenmesidir.
Çocuk istediği şeyi hayalinde var ediyor. 5 yaşına kadar hayali arkadaşı olması normaldir.
7 yaşından sonra mantık gelişiyor ama bu o değil ki diyor eşyaya
6 yaş → “büyüdüm ben” yaşı. Şarkı açarsın bu bebekler için der.
5–6 yaş senin yüzündeki burukluğu görüp yüz ifadenden çıkarıp gelmesi yetişkinliğe yakın bir yaş, keyifli oluyor.
- Kurallı Oyun (7–12 yaş)
“Önemli olan süreç” bu vurgulanmalıdır. “Ne kadar eğlendin farkettin mi?”
Ne hissetmesi ne düşünmesi gerektiğini sesli olarak söylüyorsun
Sen de kazandın sayalım yok çocuk yenilmeyi öğrenmeli, sürecin önemini anlamalı sadece bir galibiyet değil mesele.
7 yaşına kadar egolar çok baskındır herkes yenmek ister
3 yaş annesiyle oynamak ister 4 yaşından sonra arkadaş ister
Bu evrenin daha ileri bir bilişsel düzeyi gerektirdiğini düşünen Piaget’e göre mantıklı düşünme, çocukların sadece nesnelerle ilgilenmeleri ile olmaz. Mantıklı düşünme çocukların diğer çocuklarla oynamaları ile gelişir.
Oyun1: Herkes çizginin sol tarafına dizilir. Çizginin sol tarafı ev, sağ tarafı köy. Yönetici köy dediğinde sağ tarafa, ev dediğinde herkesin sola gitmesi gerekiyor. Gidemeyen yanıyor.
Alternatif: Ev kasaba köy (çizginin ortası kasaba)
Oyun2: Herkes etrafa geçer. Aralarında mesafe olur. Yönetici muz dediğinde arkaya, elma dediğinde öne, portakal dediğinde sağa dönülür.
3.Oyun Çeşitleri
Karakterlerine Göre
- Fonksiyon Oyunları
- Hayal Oyunları
- Grup Oyunları
Oynandığı Yere Göre
- Açık hava Oyunları
- Salon-Sınıf Oyunları
Kullanılan Araca Göre
- Araçta yapılan oyunlar
- Araçla yapılan oyunlar
- Araçsız yapılan oyunlar
Karakterlerine Göre
Fonksiyon Oyunları (0–1,5/2 yaş)
Çocuğun ilk hareketleri, bilinçsiz ve kontrolsüz hareketleridir. Çocuğun bilinçsiz yaptığı bu hareketler, onun ileride yapacağı yürüme, koşma, atlama gibi doğal ve bilinçli hareketleri yapabilmesi ve organlarını kontrol altına alabilmesi için alıştırma niteliğindedir. Çocuğun bu ilk bilinçsiz ve basit hareketleri onun için oyundur. İşte onun bu ilk hareketlerine fonksiyon oyunları denir. Bu hareketler gerçek bir oyun karakteri taşımaz.
Hayal Oyunları (3–5 yaş)
Üç yaşından sonra hayal gücüne dayanan oyunları oynamaktan hoşlanır. Oyuncakları ile konuşur, onlara canlı muamelesi yapar. Çocuk, bu tür oyunlarda kendini bir başkasının yerine koyar ve gizli duygu ve düşüncelerini açığa çıkarır. Oyuncağın aslına tam olarak benzemesi şart değildir. Çocuğun hayal gücü, oyun yoluyla yaratıcı hayal gücüne dönüşebilir.
Grup Oyunları (5 yaş ve sonrası)
Çocukların birlikte oynadıkları oyunlara grup oyunları denir. Çocukların grup oyunlarına yönelmeleri 5–6 yaşlarında başlar. Artık oyuncaklarıyla tek başına oynamaktan sıkılan çocuk evini ve çevresini tanımaya başlar. Yaş ve güç açısından üstün çocuklar daima lider durumundadır. Onun kurallarına baş eğilir. Bu grup oyunlarında var olan bir otoritedir.
Oynandığı Yere Göre
Hava müsait oldukça açık havada oynanmalıdır.
2018’de MEB’den yazı gelmiş: oyun günü dışarı çıkıp yağ satarım bal satarım oynatın diye
Üç oyun yerine iki oyun oynatırsın ama dışarıda oynatırsın. (Dışarı gir çık üstlerini giydirmek zaman alıyor diyorsan)
Kullanılan Araca Göre
Araçla yapılan oyunlar
Mesela: körebe oyununda gözümüzü bağlamak için göz bandı, sandalye kapmaca, top oyunları, mendil kapmaca, balon
— materyal gerektiren oyunlar —
Araçta yapılan oyunlar
Mesela: Çocuk bir gemi maketinin içindeyken oynanan oyun, kaydırak, salıncak, çadır
Araçsız Yapılan Oyunlar
Saklandığı bir araç olsa da o araç ile bir şey ifade etmediği için saklambaç araçsız oyundur.
Mesela: Saklambaç, söylenen kelimenin son harfiyle yeni kelime söyleme oyunu
Oyun1: İki kişinin arkasına 5 litrelik su şişesi koli bandıyla bağlanır bidonlara küçük toplar konur oyuncular iki ayrı takımdandır oyuncular zıplarken toplar düşer, tüm topları ilk düşüren oyunu kazanır.
Oyun2: Ayaklar açık bir şekilde oturulur yönetici çapraz dediğinde ayaklar çapraz düz dediğinde ayaklar düz hale getirilir. Bu bir ısınma oyunudur.
4. Oyun Etkinliği Planlanırken Dikkat Edilecek Noktalar
- Eğitici, sınıfında bulunan çocukların yaşlarına göre gelişim özelliklerini bilmelidir.
- Eğitici, sınıfında bulunan çocukların hepsini tanımalı, onların bireysel özelliklerini bilmelidir.
- Eğitici, belirlenen oyun için uygun grup ya da gruplar oluşturmalıdır. Liderlik özelliği olan birkaç çocuk aynı grupta olursa sorun yaşanabilir.
- Oyun için zaman doğru seçilmelidir. Çocukların uykulu, aç yada yorgun olduğu zamanlar oyun için elverişli değildir.
- Oyun oynanacak mekan güvenli olmalıdır. Salon ya da sınıfta çocuklara zarar verebilecek araç/gereçler bulunmamalıdır.
- Oyun için gerekli araç gereç ve oyuncaklar sağlam, eksiksiz ve çocuk sayısı için yeterli olarak temin edilmelidir.
- Eğitici, planladığı oyunun kurallarını ve oynanışını öncelikle kendisi çok iyi bilmelidir.
- Eğitici, oyun sırasında olabildiğince az müdahale etmelidir.
- Eğitici, oyunda çocukların yaratıcılıklarını engelleyecek tavırlardan uzak durmalıdır.
- Eğitici, önce çocuğun bildiği oyunlardan başlamalıdır.
- Oyun seçiminde, o gün uygulanacak olan günlük planda yer alan hedefler göz önünde tutulmalıdır.
4. Oyun Etkinliğinin Uygulanması
- Oyun Oynanacak Yeri Hazırlama: Seçilen oyunun planda belirlenen mekanı önceden gözden geçirilmelidir. Oyunda çocuk için tehlike oluşturabilecek nesne ya da durum olup olmadığına dikkat edilmelidir.
- Oyun Araç Gereçlerini Hazırlama: Oyunun özelliklerine göre önceden belirlenmiş eksikleri ve aksaklıkları giderilmiş olan oyun aracı ve gereçleri önceden oyun oynanacak mekanda hazır bulundurulmalıdır.
- Grubu Hazırlama: Oyunun özelliklerine göre, basit tekerleme ya da hareketlerle çocukların oyuna ilgisini çekmek, grubun oyun oynamaya motive olmasını sağlayacaktır.
- Isınma Hareketleri Yapma: Isınma hareketleri, çocuğun psikolojik ve fiziksel olarak rahatlamasını sağlamasının yanı sıra çocukların zevkle ve tam oyuna katılımlarını sağlayacaktır.
- Bilinen Oyunları Tekrarlama: Tekrarlama, fazla ayrıntıya girmeden, sade ve açık bir dille yapılmalıdır. Bu tekrarlar, çocukların yeni oyunun kurallarını daha kolay kavramalarına yardımcı olacaktır.
- Yeni Oyun Öğretimi:
- Oyunu tanıtma
- Oyunu kurallarını açıklama ve rol dağılımı yapma
- Kuralların uygulanması
7. Değerlendirme: Yapılan eğitimin çocuk üzerindeki etkileri hakkında bilinçli bir yargıya varılması değerlendirilmeli. Değerlendirme tarafsız bir gözle yapılmalıdır.
Notlar:
Oyun oynanırken önce çıkmak isteyen var mı? diye sormak.
Oyunlar genel olarak 5 dakika ısındırıcı ardından 10 dakika etkinlik ardından 5 dakika dinlenme olarak ayarlanabilir.
Bir kız her hafta bir öğrencinin yaptığı etkinlikte listenin sonunda diye üzülüyormuş, “ufaklık boyundan büyük yükler taşıyor”
Çocuklarla kısa süreli deneyler olmalı, uzun soluklu ve süre alan deneylerde çocuk o kadar sabredemez.
Liste varsa sıra yerine kura olabilir, yoksa çocuğu ikna etmek lazım en sonda da olabilirdin belki ilk çıkan arkadaşın da biraz sonraları çıkmak isterdi ama liste böyle diye ikna yoluna gitmek
bugün başka sorumluluk isteyen var mı diye sorulabilir
Yapılan Etkinlikler:
Hareketli resim, Sihirli Resim,Parmak Kukla: 2 parmak — tek parmak — parmağa geçen — fil burnu gibi, Tombala
Nesne Yönelimli Programlama
Biz yazılımda gerçek hayatta kağıtlar üzerinde yaptığımız şeyleri çok daha hızlı olarak ekran üzerinde yapabiliyoruz. Gerçek hayatı kolaylaştırıyoruz ve otomatikleştiriyoruz böylece iş yükünü azaltıyoruz. Gerçek hayat ile bağlantılı bir iş yaptığımız için felsefe olarak gerçek hayata ne kadar yakın bir yöntem belirlersek o kadar doğru bir yapı ve mimari oluşturmuş oluruz.
Gerçek hayatta her şey nesnedir ve nesnelerin özellikleri ve durumları vardır hassaları vardır. Biz de yazılımda niçin böyle olmasın diyoruz ve nesne yönelimli programlamayı oluşturmuş oluyoruz aslında.
Bu noktada önemli terimler vardır bunlar
class
object
interface
abstract
inheritance
polymorophism
SOLID prensipleri
tasarım desenleri
hep bunun ilerlemiş halidir aslında.
Nasılki bir bina planınız var ve temellerini oluşturuyorsunuz kat çıkıyorsunuz mimari ne kadar temiz ve sağlam olursa işler o kadar kolaylaşıyor. Yazılımda da mimariler sayesinde işlerimizi intizam sırrınca kolaylaştırıyoruz.
Nesne yönelimli temiz bir programa yapmak istiyorsanız şunlara dikkat edebilirsiniz
- projede ne kadar if varsa o kadar nesnellik zafiyeti vardır. aslında hepsi bir class olmalıydı ve kalıtımla bunu halletmeliydiniz. yani nesnenin davranışı çok kontrol edilmemeli zaten davranışı kendine özgü olmalıdır.
- sistemdeki bağımlılığı minimize etmemiz gerekmektedir. burada if çokluğu sistemde bağımlılık oluşturur.
log, cache, db , auth
sonarcube, jenkins, travisci ile sürekli kod kalitesi denetimi yapabilir teknik borç hesaplayabilir hata ve güvenlik açıklarını sürekli olarak anlayabilirim.
İnsanın bilgisayar,makine,robot karşısındaki üstünlüğü
İnsan bu kainattaki en mümtaz varlıktır. İnsanın kainattaki diğer canlılardan farklı olarak ayrıcalıklarına baktığımızda bunların akıl ile doğru orantılı olduğunu görürüz. Zira insan bir aslana göre kuvvetçe belki zayıftır ya da bir ceylan kadar hızlı koşamaz, en üstün matematik bilgilerine sahip bir insan arının peteğini işlediği gibi düzgün altıgen çizemez ama insanı hepsinden üstün kılan bir özellik vardır ki o da akıldır.
Mevcudatın en ehemmiyetlisi hayattır ve vazifeler içinde en mühimi hayata hizmettir. Zîhayat varlıklara baktığımızda onlar içinden en mümtaz ve seçkini zîruhlar yani ruh sahibi varlıklardır. Ruh lütfedilmiş varlıklara baktığımızda ise en seçkin, özel ve ayrıcalıklı, lütufları kadar vazifeleri ve sorumlulukları da yüksek ve ulvî olan zîşuurlardır onların içinde ise en mümtaz insandır.
Yani tüm mevcudat bu en mümtaz varlığa hizmet etmektedir ve insanı bu denli önemli ve yüksek kılan şuurlu olmasıdır. Yani insanın aklı olması ve bu akıl vesilesiyle ilim ile tekemmül etmesi onu yüksek kılar.
Geleceğimiz nokta şu ki insan bir istidat, bir işlev açısından baktığımızda belki bir hayvan kadar hızlı ve başarılı değildir lakin bu insanı hayvandan aşağı yahut hayvanı insandan üstün kılmaz. Mesela bir arı insandan daha düzgün altıgen çiziyor diye arı insandan üstün olmaz yahut insan arının hakimiyetine girmez bu tasavvuru dahi komik olan bir meseledir. Bu konumuza bir giriş olarak bizi şuraya yönlendirebilir ki bir makine –insan üretimi olan bir makine- en iyi satranç oynayan insanı da satrançta yeniyor diye bu o makineyi insandan üstün yapmaz, bu insanın aklının ne kadar yüksek olduğunu ve nasıl müthiş icadlar yapabildiğini gösterir zira kainatta insanın aciz olduğu durumlar vardır ve bu durumlar aklın ve kalbin işlettirilmesi ve nefsi ve tembelliği terkedip çalışmasıyla bazı noktalarda giderilebilmektedir.
Kastettiğim nokta şu ki insan yıllar öncesinde bir iki saat içinde çok uzun mesafeleri gidemeyebilirdi lakin şuan çok uzun mesafeleri çok kısa sürelerde alabilmektedir. Yani artık çok kısa zamanlarda çok büyük işler yapılabilmektedir. Bu insan varlığının aciz olduğunu değiştirmez elbette ama aklı ile kainattaki sırları çözmek ile kainatta adeta bir tersine mühendislik yapmak ile hayatı çok kolaylaştıran icadlar ortaya çıkardığı söylenilebilir.
Yapay zeka alanında aldığım bir derste bir yapay sinir ağı algoritması öğrenmiştim. Algoritmanın adı karınca koloni algoritması ve bu algoritma en kısa yolun sağlamlığını arttırarak yani katsayısını yükselterek güçlendiriyor ve bu şekilde makinenin doğru cevabı vermesini sağlayarak öğretmiş oluyor. Algoritmanın ilham aldığı nokta ise karıncaların nasıl koloniler halinde gezindiğini düşünmek ile oluyor. Karıncaların karın bölgesinden salgıladıkları bir salgı var ve yol üzerinden geçerken bu salgıyı bırakıyorlar bu salgı zamanla etkisini kaybediyor yani salgının kokusu yani etkisi azalıyor. Dolayısıyla uzun yollardaki koku daha hızlı dağılıyor kısa yollardaki koku daha uzun süre etkisini koruyor ve bu şekilde arkadan gelen karıncalar o kokuyu takip ederek en kısa yolu buluyor bir zaman sonra tüm karıncalar en kısa yolu tercih ediyor.
Bu bana hava araçlarının keşfinin kuşlardan ilham alınmasından farklı bir şey çağrıştırmıyor ve nev’im olan insanlık ile gurur duymamı sağlıyor.
Şimdi insanın aklının yüksekliğinden, aklı ile diğer varlıklardan ayrıldığından ve bu aklı işlettirmek ile kainatı inceleyerek müthiş icadlar yapabildiğinden bahsettik ve bir cihette çok kabiliyetli olan makinelerin bu bir cihetteki üstünlüğünün insana hakim ya da üstün olduğu manasına gelmeyeceğinden bahsettik.
Madem ki insanı ayrıcalıklı kılan aklıdır ve bize acaba insandan üstün olabilecek mi fikrini getiren yapay zekadır öyleyse insan beyin yapısına ve sinirlerine ve yapay sinir ağlarına bakmalıyız.
Aslında baktığımızda insan tecrübeler ile öğrenir ve gelişir. Makineler verilen işi hızlı bir şekilde aynı adımlar ile yapar. Yapay zeka ise hem verilen işi yapar hem bu işi yaparken adım adım iyileşebilir. Yapay zeka da insandaki tecrübe misali datalardan yani verilerden öğrenir. Yani insan zekasından ilham alınmıştır.
“Sinir sisteminin ana bileşeni beyindir ve “beyin hücreleri” genel olarak nöron isminde anılırlar veya sinir hücresi de denir. Bir nöron, elektro-kimyasal sinyaller yoluyla bilgi işleyen ve ileten elektrikle uyarılabilen bir hücredir.
Ortalama insan beyni, nöronları desteklemek ve korumak için hizmet eden yaklaşık 100 milyar nöron (veya sinir hücresi) ve çok daha fazla nevroglia (veya glial hücreler) vardır (ancak, glial hücreler bizim konumuzla ilgili olmadığı için ilgilenmeyeceğiz). Her bir nöron, 10.000 diğer nörona kadar bağlanabilir, sinyalleri birbirine yaklaşık 1 trilyar (1.000.000.000.000.000, başka bir deyişle 1 milyon tane 1 milyar) sinaptik bağlarla geçirir. Bazı tahminlerle saniyede 1 trilyon bitlik bir bilgisayara eşdeğer olur. İnsan beyninin hafıza kapasitesinin tahminleri 1 ila 1.000 terabayt arasında değişir (karşılaştırma için yaklaşık 19 milyon cilt kitap, yaklaşık 10 terabayt veriyi temsil eder).
Bellek şifreleme ve alma süreçleri sırasında gerçekleşen gibi, beyindeki bilgi aktarımı, kimyasalların ve elektriğin kombinasyonu kullanılarak gerçekleştirilir. Bu, birbiriyle ilişkili çeşitli adımları içeren çok karmaşık bir süreçtir, ancak burada hızlı bir genel bakış sunulabilir.” (1)
Bu veriler bizim insan zekasına üstünlük sağlayabilen bir makine olabilmesi için nasıl bir yoldan geçmemiz gerektiğini gösteriyor.
“Şimdiye kadar geliştirilmiş bilinen en büyük derin öğrenme bilgisayarı Keras üzerinde eğitilmiş olan ResNet-152 bilgisayardır. Bu bilgisayar üzerinde 60 milyon tane sinaptik bağ ile bağlı. Yani insan beynindeki sinapslardan 15 milyon kat daha az.”(1)
Öyleyse bir makale yardımıyla insan ve makine beyni arasındaki farklara bakıp biraz daha konuyu zihnimize yaklaştıralım.
İnsan beyni ile makinelerin beyni arasındaki farklar nelerdir?
İnsan beyninin düşünme yapısına en yakın bilgisayar şu an için derin öğrenme yöntemiyle çalışan bilgisayarlar olduğu için kendimizi onlarla karşılaştırmak çok daha anlamlıdır. Bu durumda aramızdaki farklılıklar şöyle oluşuyor.
Parametreler : İnsan beyni en güçlü yapay zekadan bile 15 milyon kat daha fazla sinaptik bağa sahiptir. Makinelerdeki nöron ve snaps sayısını gün geçtikçe arttırıyoruz ama insan beynine şu anki teknolojilerle müdahale edilemiyor. Aradaki fark çok büyük gibi gözükse de gittikçe kapanıyor.
Topoloji : Topoloji derken nöronlar arası bağlantıların mimarisinden bahsediyoruz. İnsan beyninin içinde derin öğrenmedeki gibi katmanlar (layer) yoktur. Çok daha karışık ve grift bir yapıda birbirine bağlıdır.
Senkron / Asenkron Çalışma: İnsan beyni tamamen asenkron çalışmaktadır, yani herhangi bir işlemi yaparken aynı andabaşka bir işlemi de yapabilir. Başladığı işlemin sonucunu beklemek ve sonrasında diğer işlemi yapmaya başlamak zorunda değildir. YSA(ASS : Artificial Neural Networks, Yapay sinir(nöral) ağları) temellli bilgisayarlar ise senkron çalışmaktadır. Yani tüm işlemleri sırayla yapmaktadır.
Öğrenme Algoritması : YSA (Yapay Sinir Ağları) hata azaltma (Gradient Descent) yöntemi kullanarak öğrenmektedir. Kabaca açıklamaya çalışırsak, tahmin fonksiyonunun doğruluğunu arttırmak için hatayı azaltmaya çalışırız. Fonksiyon gradyanında bir yöne gidildiğinde hata artar diğer yönde giderken de azalır. Bu prensibe dayanarak hatanın birinci dereceden optimizasyonunu sağlayan algoritmalar kullanır.
İnsan beyninin ne şekilde öğrendiğini ise henüz bilmiyoruz.
İşlem Gücü : Tek bir biyolojik nöronlar yavaştır. Tabii ki yavaşlık neye göre diye itiraz edeceğinizi biliyorum. YSA’ lardaki nöronlara göre yavaştır. Aynı zamanda YSA’lardaki işlemci güçleri gün geçtikçe artmaktadır.
Güç tüketimi: İnsan beynindeki nöronlar bir bilgisayar nöronuna göre çok çok az miktarda elektrik / güç tüketimi yapmaktadır. Bilgisayarlardaki güç tüketimi ısınma problemi de oluşturmaktadır.
Evreler: İnsan beyninin çalışma evrelerinde öğrenmeyi durdurma, başlatma, devam etme gibi evreler yoktur. Doğum ile başlayan öğrenme süreci ölene ya da çok büyük bir rahatsızlık / hastalık geçirene kadar devam eder. Bu süreçte aynı anda değerlendirmeler yapar ve kararlar verir. Bir yapay sinir ağına sahip bilgisayarda ise bunlar evrelere ayrılmıştır. Önce eğitilir, sonra da tahmin yapma, değerlendirme evrelerine geçilir. Eğitim bitmeden tahmin aşamasına geçilemez. Defalarca eğitim/değerlendirme evresine başlanıp bitirilebilir. (1)
Sonuç
Bu verilere baktığımızda makinelerin hızla geliştiğini ve bazı noktalarda insanlardan çok öne geçtiğini yarışta insanları zorlamakla kalmayıp daha da iyi olduğunu göstermektedir. Lakin bahsettiğimiz gibi bu insanın hayatını kolaylaştırır ve hızlandırır. İnsanın çalışmasının çok zor olduğu alanlarda yani sağlık şartlarının yetersiz olduğu alanlara endüstriyel robotların girmesi ve bu şekilde hayatın kolaylaşması gibi yapay zekalar da insanlığa hizmet noktasında hayatımızı kolaylaştırıp insanlığı ilerletebilir. İnsan monoton ve basit işlerden kurtarıp daha çok düşünmeye sevk edebilir. Tabi bu durumda kendini geliştirmeyi bırakmayan insanlar hayatta kalacak olabilir.
Makineler ne olursa olsun hayat sahibi olamayacaklarından yani insanın hayatın ne olduğunu daha tam manasıyla çözemezken hayat veremeyecek olmasından ve en düşük hayatlı varlığın dahi hayat sahibi olmayan bir varlıktan üstün olduğundan bahsettik bu bağlamda elbette genel üstünlük daima insanda kalacaktır. Ama insanı ne zaman nasıl neden üstün olduğunu düşünmeye itecek derin mevzularla başbaşa bırakacağı kesin.
Çoğu monoton işi sizden hızlı yapan verilen dataların kapsamıyla orantılı olarak insandan daha doğru tercih ve tanıma yapan makinelerle yaşayan insan asıl üstünlüğün ne ve nasıl olduğunu düşünmeye evet gerçekten düşünmeye itilecektir ve bu insanlık için güzel bir gelecek vaad etmektedir diye düşünüyorum.
Kaynakça
(1) https://www.bukrek.com/makine-vs-insan-beyni
İnsan nedir?
Doğup ,yani bir başlangıcı olup, mürur-u zamana uğrayarak zaman içinde terakki eden gelişen değişen her varlığın bir ömrü vardır. Dünyanın da sıfır hacim sıfır yoğunluktan bir patlama sonucu meydana gelmesi bir nevi doğmasıyla başlayan bir ömrü vardır. Bu ömür içerisinde dünya birçok misafir ağırlamış ve ağırlamaya devam etmektedir. Bu misafirlerden en hayrete düşüren, en külli olan , algıladığı şeyleri tanımlama ve diğerlerinden ayırt etme ihtiyacı duyan insan , elbette kendi hakkında da düşünmeden edememiştir.
Çok eski tarihlerden bu yana insan kendi varlığı üzerinde düşünmüş , bazı tanımlamalar yapmış ve “ben kimim?” sorusunu kendine sormuştur. Eski Yunan filozofları bu konuda birbirini yalanlamıştır tam bir ittifak edememiştir.
Eski Yunan-Roma’da putperestlik hâkimdi ve insanlara da tanrılık veriliyordu Hâlık-mahluk (Yaratıcı-yaradılan) kavramları birbirine karışmış ve bedenî güç, güzellik, ilim gibi kemalâta sahip bazı insanlarda yarı tanrılık gibi safsatalara düşülüp insanın ne olduğu sorusunun içinden çıkılamamıştır.Bir yandan da fennin ilerlemesi ve insan vücudunun keşfedilmesiyle ilk çağların mitolojik ve felsefî açıklamaları yıkılmış, unutulmaya yüz tutmuştur.
Bu gelişmeler sonucu materyalizm ile çok yanlış fikirlere düşülmüş bir yandan biyoloji bir yandan psikoloji, anatomi, sosyoloji insan hakkında araştırmalarını sürdürmüş , bazı konularda ittihad edilip yine çoğu konuda fikir ayrılığına düşülmüştür. Nitekim bu kapsamlı araştırmalar , insanın ne kadar cami’ , hayretfezâ, merakâver bir varlık olduğunu ispatlamaktadır.
Sosyolog ve psikologların yaptıkları insan tarifleri insanın bir vechini hatta yalnızca bir cihetini ele almaktadır. Meselâ “İnsan, âlet yapan ve kullanan bir varlıktır” , “İnsan düşünen hayvandır” , “İnsan akıllı bir hayvandır” gibi tanımlamaların yanı sıra bir sosyolog olan Auguste Compte , insanı “tapılacak ulu varlık” olarak tanımlamıştır. Alexis Carrel “Man the Unknown” (İnsan Denen Meçhûl) adlı eseriyle Nobel almış ve bu hadiseler bize “insan nedir?” “ben kimim?” sorularının tarih boyunca nasıl ehemmiyetle üstünde durulduğunun yanı sıra tam bir tanımlama yapılamadığını da göstermektedir.
Bu durum Risale-i Nur Külliyatı’nın Resul-u Kibriya(asm) hakkıdaki şu cümleleri hatra getirmektedir.
“Sırr-ı hilkat-i âlem olan muammâ-i acibânesini hal ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı muğlâkını fetih ve keşf ederek, bütün mevcudattan sorulan, bütün ukulü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş sual-i azîm olan “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” suallerine mukni, makbul cevap verir.” [1]
Bahsettiğimiz gibi insanın ne olduğuna dair bir fikir elde edebilmek için bütün mevcudattan sormuş ve akılları hayret içinde bu mesele ile meşgul olmuştur. İnsanın neci olduğu nereden geldiği ve nereye gidiyor olduğu üç büyük ve halledilmesi zor sualdir, beşer bu sualler ile meşgul olmuştur, delilimiz ise tarihi kaynaklar, yazılan eserler söylenen sözlerdir.
Dinlere göre insan nedir?
Brahma inancına göre insanlar sınıflara ayrılır. Bu sınıflar; “kutsal rahipler” –kimse rahiplerin sözlerine karşı gelemez- , “savaşçılar”, ”tüccarlar-çiftçiler” ve “köylü-amele-işçiler” olmak üzere dörttür. Bu sınıftan çıkarılanlara parya denir ve paryaların insan gibi yaşama hakları yoktur. Brahma inancında insan mukaddes sayılır , ölüler kutsal saydıkları Ganj Nehri’ne atılır ve öldükten sonra tekrar dünyaya geleceğine inanılır.
Budizm, Brahma inancının biraz daha değiştirilmiş şeklidir. Bir insan olan Buda’yı önderleri olduğu için tanrılaştırmışlardır. Budizm’e göre insan hayatı ızdıraptır; doğum, ihtiyarlık, hastalık, ölüm acı hakikatlerdir. İnsan bütün geçici heves ve arzusundan kurtulursa Nirvana (kutsal istirahat) ‘ya kavuşur.
Mecûsîlik ise insanların ateşe, ineğe, timsaha tapmasını ister. Mecûsîler ölülerini gömmezler bir kulede saklayıp akbabalara yedirirler.
Musevîliğin insanlar tarafından bozulmuş , değiştirilmiş şekli olan Yahudi dininde insanın beden ve ruhunun birbirinden ayrıldığına ve ruhun daimi olduğuna inanılmaktadır. Yahudiler kendilerini Yehova dedikleri tanrının çocukları sayarlar. Kendilerinin efendi ve diğer tüm insanların “hayvan mesabesinde” olduklarını düşünerek onları köle addederler.
Îsevîliğin insanlar tarafından tahrif edilmiş şekli olan Hıristiyanlık inancında , insanlar günahkardır ve Hz. İsa insanları bu durumdan kurtarmak için dünyaya gelen Tanrı’nın oğludur. Tanrı, insanların günahlarını affettirmek için kendi oğlunu haça gerdirmiştir. Dünya acı yeridir. İnsanlar direkt olarak Tanrı ile irtibat kuramaz bu irtibat muhakkak bir rahip tarafından kurulur. Hıristiyanlığın başında olan papa günahsızdır ve insanların ruhlarını ancak o temizler.
Allah katında Hak din olan İslamiyet’te ise [2] tüm safsata ve evhamdan arınmış , tüm müşkül suallere cevap veren, insanın akıl ve kalbinin ikna olduğu, fıtratına tam yatkın olan ve dünyaya geliş amacını hatırlatan bir insan tanımı vardır.
İslamiyet’te insanın temel vasfı mahlûk , yani yaratılmış olmaktır. İnsan yaratılmıştır ve onu Hâlık olan Allah yaratmıştır. Hiçbir insanda ilahlık yoktur ve asla ve asla olamaz. Bilinir ki doğan , yani bir başlangıcı olan , mürur-u zamana uğrayıp zaman içinde değişen gelişen her mevcudun bir ömrü vardır. Ömrü varsa eceli vardır. Başlangıcı ve sonu olan her şey fânidir. Fâni bir şey asla ilahlık dava edemez. Allah doğmamış ve doğrulmamıştır. O , Sultan-ı Ezel ve Ebed’dir.
İnsan ise şu küre-i arzda o Rahman ve Rahîm olan Allah’ın nazik bir misafiridir. O’na kullukla tam bir abd (kul) olur. İnsanın üstünlüğü ve şerefi bu kulluktadır.
İslamiyet inancında insan
İnsanlar üzerinde din dil ırk bakımından hiçbir ayrılık ve üstünlük yoktur. [3] Soy, insanlar için bir üstünlük göstergesi olamaz. İnsanı üstün kılan yalnız takvasıdır. Takva da bir nevi insanın Rabbine olan yakınlığıdır. Bu yakınlığa bir bağlılık, bir intisap sebep olur ve bu intisap imandır. İnsan iman ile insan olur. Zira insan kul olduğunu bilmezse kendini kendine Rab zannedecek, büyük bir ziyana uğrayacak ve zulüm etmiş olacaktır. Bu cihetten insanın iman ile insan olması akla çok uygun düşmektedir.
İslamiyet inancında insan “eşref-i mahluk” yani , yaratılmışların en şereflisi, en üstünüdür. Bu üstünlük Allah’a kulluktan gelmektedir. İnsan Allah’ın isimlerine âyinedir ve bu isimleri yansıttığı ve kendisinin mebde değil mazhar olduğunu bildiği kadar insandır.
Allah Mütekellim-i Ezelîdir. Kelam sıfatı vardır dolayısıyla konuşacaktır. Allah’ın eşi ve benzeri yoktur. Allah aklı yaratmış , akla konuşmuş , aklı muhatap almıştır. Hak kitap olan Kur’an-ı Kerîm’de tefekkürün, Allah’ın gerek Kelam sıfatından gelen Kur’an ayetlerini , gerekse kudret sıfatından gelen kâinat kitabındaki ayetlerini okumanın üstünde durulmuştur. [4]
İnsan , halife-i arz’dır. Ağırlıklı yoruma göre hilâfet, esas itibariyle yeryüzünü imar ve ıslah görevi olup insan bu görevin gerektirdiği güçlerle donatılmıştır. İnsan çok cami’ istidada ve cihazata hâizdir. Bu cihetten insanın ilim ile tekemmül etmesi , insanlığa lâyık bir hal almaya çalışması gerekmektedir. [5]
İnsan kelimesi
İnsan (الإنسان) Arapça ins kelimesinden türetilmiştir. “Beşer, insan topluluğu” anlamına gelen ins, daha ziyade insan türünü ifade etmekte olup bu türün erkek veya dişi her ferdine insî / enesî yahut insân denmektedir. Kelimenin aslının “unutmak” mânasındaki nesyden insiyân olduğu da ileri sürülmüştür. Böyle düşünenler İbn Abbas’a nisbet edilen, “İnsan ahdini unutması sebebiyle bu ismi almıştır” şeklindeki rivayete dayanırlar.
Bu kelime üns masdarı ile de irtibatlandırılmıştır. “Alışmak, uyum sağlamak” anlamına gelen üns Türkçe’de ünsiyet olarak kullanılmaktadır. Teennüs “insan olmak” mânasına gelirken isti’nâs “cana yakın olma, vahşi hayvanın evcilleşmesi” anlamı taşımaktadır. Nitekim enes vahşetin karşıtıdır. [5]
İnsan hakkında bir tefekkür
İnsan nedir tanımında çoğu filozofun insanın bir cihetini ele almıştır ve önüne bazı ekler getirilerek bir hayvan olarak tanımlanıştır. Sahi insan ile hayvanın farkı nedir? Madde cihetinde yemek, içmek, uyumak, barınmak gibi ihtiyaçları benzeyen bu canlıları birbirinden ne tefrik eder? İnsanı hayvandan üstün kılan nedir?
Biz insanın eşref-i mahluk olup yaratılanların n üstünü olduğunu düşünüyoruz. Ruh ile insan olduğunu ve bu bedenden ibaret olmadığını ve bu doğrultuda farklı vazife ve sorumluluklarının olduğunu hatta bunları yerine getirmezse kainatın hakkına gireceğini ve nihayetsiz bir cinayet işlemiş olacağını savunuyoruz. Peki bu konuda delilimiz nedir?
“İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi, iman ve duadır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder.
Şu meselenin binler delillerinden, yalnız hayvan ve insanın dünyaya gelmelerindeki farkları, o meseleye vâzıh bir delildir ve bir burhan-ı kàtıdır. Evet, insaniyet, iman ile insaniyet olduğunu, insan ile hayvanın dünyaya gelişindeki farkları gösterir.” [6]
Aslında bu cümle bize bir düşünme şekli vermektedir. İnsan ve hayvanın dünyaya gelişindeki farklılıkları bu dünya üzerindeki konum ve vazifelerini belirlemektedir. Peki böyle midir?
Bir ameliyathanenin içini izlediğimizi düşünelim. İçeriye yavaş yavaş insanların geldiğini ve birazdan bir ameliyat gerçekleşeceğini hayal edelim. Bu durumda içeriye doktor, asistanlar ve hasta girecektir. Ameliyathaneye geliş farklarından gelen kişileri birbirinden ayırt edebilir miyiz? Hangisinin doktor hangisinin hasta olduğunu ve içerideki vazifesinin ne olduğunu da söyleyebilir miyiz? Şüphesiz cevabımız evet olacaktır, ameliyathaneye girişindeki kıyafetinden tutun da duruşu ve hareketleri dahi kimin doktor olduğunu ve kimin hasta olduğunu bize açık bir şekilde gösterecektir. İçerideki vazifelerini de biraz kafa yorarak aklımızla görebiliriz. Aynı şekilde bir sınıfa geliş vaziyetinden elindeki cihaz ve aletlerden kimin öğretmen ve kimin öğrenci olduğunu ve sınıftaki vaziyetini anlarız.
Böyle cüz’i hadiselerde dahi geliş hali gelinen yerdeki vazifeyi belirliyor ve gelenler arasında bir fark olduğunu gayet vazıh bir şekilde gösteriyorken nasıl olur da şu dünya sarayına gelen misafirlerin geliş vaziyetleri saraydaki vazifelerini ve gelen misafirlerin farklarını göstermez? Elbette bu muhaldir ve düşünülemez. Öyle ise insan ile hayvanın dünyaya gelişindeki farkları bize çok açık kat’i ve geniş bilgi verir.
“Çünkü, hayvan, dünyaya geldiği vakit, adeta başka bir âlemde tekemmül etmiş gibi, istidadına göre mükemmel olarak gelir, yani gönderilir. Ya iki saatte, ya iki günde veya iki ayda bütün şerâit-i hayatiyesini ve kâinatla olan münasebetini ve kavânîn-i hayatını öğrenir, meleke sahibi olur. İnsanın yirmi senede kazandığı iktidar-ı hayatiyeyi ve meleke-i ameliyeyi, yirmi günde serçe ve arı gibi bir hayvan tahsil eder, yani ona ilham olunur.” [6]
İlk olarak hayvanın dünyaya gelişine bakalım, hayvan adeta başka bir yerde hazırlanmış ve gelişmişçesine bu dünyada yapacağı vazife için kabiliyetine göre mükemmel olarak gelir.
Buna bir misal olarak hayatında hiç göç yapmamış bir leylek, kafes içerisinde İtalya’ya götürülmüş ve göç mevsimi serbest bırakılmış. Görülmüş ki bu leylek, en kısa yolu takip ederek 125 gün sonra neslinin göç ettiği memlekete varmış. [7] Bu bize gösterir ki hayvanlar bu aleme öğrenmek için değil adeta başka bir alemde öğrenmiş oldukları şeyleri yapmaya gelmişlerdir. Yalnızca amel etmek onların vazifesidir.
“Demek, hayvanın vazife-i asliyesi, taallümle tekemmül etmek değildir; ve marifetkesbetmekle terakki etmek değildir; ve aczini göstermekle medet istemek, duaetmek değildir. Belki vazifesi, istidadına göre taammüldür, amel etmektir, ubûdiyet-i fiiliyedir.” [6]
İnsana baktığımızda ise akıl cihetinden hayvanda kat kat üstün olan insan dünyaya verdiği vakit acizliğinden kendi beslenmesini dahi gerçekleştirememektedir.
“İnsan ise, dünyaya gelişinde, herşeyi öğrenmeye muhtaç ve hayat kanunlarına cahil; hattâ yirmi senede tamamen şerâit-i hayatı öğrenemiyor. Belki âhir ömrüne kadar öğrenmeye muhtaç, hem gayet âciz ve zayıf bir surette dünyaya gönderilip, bir iki senede ancak ayağa kalkabiliyor. On beş senede ancak zarar ve menfaati fark eder; hayat-ı beşeriyenin muavenetiyle, ancak menfaatlerini celp ve zararlardan sakınabilir.
Demek, insan bu âleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidat itibarıyla herşey ilme bağlıdır. Ve bütün ulûm-u hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu marifetullahtır ve onun üssü’l-esası da iman-ı billâhtır.” [6]
Sonuç
Bu bilgilerden sonra insan nedir sorusuna kalemimiz döndüğünce şöyle bir cevap verebiliriz.
İnsan eşref-i mahluk bu kainattaki en üstün varlıktır. Rütbenin peşi sıra sorumluluk getirmesi misali gibi insanın da üstünlüğü ile beraber külli vazifeleri vardır. İnsan bu dünyanın halifesi yani halife-i arzdır.Bu izzet ve şerefin yanı sıra gariptir ki insan çok aciz ve fakirdir. İnsan acizdir, Allah’ın kudretiyle yardımını ve kaldıramayacağı yükle yüklenmemeyi dilemese yalnız maddi cihetiyle insan hadsiz düşmanlarına karşı yenik düşecektir. Fakirlik ihtiyacın çokluğundan gelir ve mahlukatın içinde an cami’ ve kemiyetçe keyfiyetçe en çok ihtiyacı bulunan insandır. İnsanın bu fakr ve aczi onu hadsiz rahmet ve kudreti aramaya sevk eder.
İnsan maddi cihette yeme, içme, barınma gibi biyolojik ihtiyaçlarında hayvana benzese de insan bu dünyaya bunlar için gelmemiştir. İnsan geldiğinde hayat şartlarını nasıl yaşayacağını bilmez, hayvan ise adeta bilirmiş gibi ilhamlar amel eder. Demek insan âhir ömrüne kadar öğrenerek tekemmül ve terakki edecek ve istidatlarını geliştirecek. Mahiyet ve istidat cihetinde her şey ilme bağlı olduğundan insanın daim ilim ile tekemmül etmesi ve hem maddi hem manevi cihette düşmanlarının çokluğundan Hâlıkına iltica ederek dua ile aczini bildirmesi lazımdır.
İnsan sefahat içinde keyif ve eğlencelerle vazifesi yokmuş gibi yaşayamaz. Bu istidatlarına mahiyetine zulüm olur. Zira insan akıl cihetiyle geçmiş ve gelecekle alakadardır. Gelecekten endişe ve geçmişten elem çeker. Bu bakımdan hayvan gibi düşünmeden yaşayacağım diyemez. İnsanın tek çaresi düşünmek, okumak, aramak, kendini tanımakla bu yolda insan olmaya çalışmaktır. Aksi takdirde sükût edecektir.
KAYNAKÇA
[1] Risale-i Nur Külliyatı , Sözler Mecmuası , On Dokuzuncu Söz
[2] “Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır.” (Âli İmrân/19)
[3] (Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.” Rûm/22)
[4] “Hiç düşünmüyor musunuz?” (Yâsîn/62) , “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?” ( Muhammed/24)
[5] Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi web sitesi, insan maddesi
[6] Risale-i Nur Külliyatı , Sözler Mecmuası , Yirmi Üçüncü Söz,Birinci Mebhas,Dördüncü Nokta
[7] www.seyrangah.tv